Akademik hizmetler de vatan görevi sayılır…

Yazan Uzm. Dr. Recai Yahyaoğlu
10 Kasım 2014   |    17 Eylül 2022    |   Kategori: Üye Yazıları Print

Dr. Recai Yahyaoğlu

Dr. Recai Yahyaoğlu

Bu başlığı bir gazete haberinin içinde okuduğumda gözlerim faltaşı gibi açıldı… Hani diyorlarya ‘İşte Bu’. Benim aklıma da vallahi bu iki kelime geliverdi… ‘İşte Bu’ dedim kendi kendime… ‘İşte Bu’… Bizi uçuracak en önemli ve farkında olmadığımız adım…

Yıllardır yönetime gelmiş olanları izlerim hiç birisi böyle büyük ve güzel bir laf etmemişti… Şimdi bir Devlet Bakanından böyle bir söz duymak çok güzel… Başbakanının akademisyen olduğu bir Hükümetin akademisyen Bakanından bu sözleri duymak her ne kadar normal olsa da bizler böyle normallikleri uzun yıllardır özlemiş insanlar olarak büyük bir mutluluk duyduk…

Gazete haberi aynen şöyle:
“Tasarının görüşmeleri sırasında söz alan MHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Bakan Avcı’ya, akademisyenlerin askerlik görevleri hakkında düzenleme olup olmayacağını sordu. MHP’li Bulut, Avcı’ya, ‘Hâkim ve savcılara yeni verilen, aynı zamanda öğretmenlerimize de verilen akademik askerlik hakkını akademisyenlere vermeyi düşünüyor musunuz’ sorusunu yöneltti. MHP’li Bulut’un sorusunu yanıtlayan Bakan Avcı, ilkesel olarak böyle bir düzenlemenin yerinde olacağını ve muhalefetin bu konuda teklif getirirse değerlendirebileceklerini belirtti.

O DA VATAN HİZMETİ SAYILIR
Avcı şunları söyledi: ‘Genelkurmay ve Millî Savunma Bakanlığı’yla görüşülmeye değer. Akademisyenlerin askerlik görevlerini, kendi akademik çalışmalarını da aksatmayacak bir biçimde yürütmelerinin ilkesel olarak yerinde olacağını düşünüyorum.

Akademik hizmetler de vatan görevi sayılır.’ En düşük maaş 3 bin 20 lira Akademisyen maaşlarında yüzde 35’e varan artış sağlandı. Profesör maaşı 5 bin 7 ile 5 bin 656, doçent maaşı 3 bin 657 ile 4 bin 265, yardımcı doçent maaşı 3 bin 551 ile 3 bin 571 liraya çıkacak. Araştırma görevlisi maaşı 3 bin 20 ile 3 bin 256 liraya yükselecek.

Öğretim görevlisi ve okutman maaşı da 3 bin 20 ile 3 bin 425 lira olacak. Yasaya göre; profesörlere 726, doçentlere 653, yardımcı doçentlere 581, araştırma görevlilerine 508, öğretim görevlilerine de 436 liraya varan teşvik verilecek”. (7 Kasım 2014 Yeni Şafak Gazetesi)

Akademik hizmetlerin vatan görevi sayılacağını ifade edebilen kafa yıllarca özlemini çektiğimiz bir aklı temsil ediyor… Rafine bir akıl… Bu akıl şu ya da bu partiden olabilir önemli olan o akla sahip olmaktır… Olayı politize etmek doğru değil… Partiler geçicidir politikalar süreklilik taşımayabilir ama kaliteli insan aklı sürekli gelişmesini sürdüren ve ileriye giden bir serüveni temsil eder…

Bu akıl TBMM’de bu dönem var… Bu durum politikaya giren akademisyenlerin ve gelişmiş kafaların eseri… Politikaya giren akademisyenler politikaya kalite getirmekle kalmıyorlar aynı zamanda ve özellikle geçmişte düşülen hatalara tekrar düşülmemesi konusunda ve diğer hemen her konuda özellikle yeni yapılan reformlarda söz sahibi oluyorlar…

Bizleri kimi zaman bıktıran reformlar da onların eseri gibi görünüyor… Her ne kadar bazılarımız sürekli güncellenen yenilikler ve reformlara ayak uydurma konusunda güçlük çeksek de buna mecbur olduğumuzu iyice anlamış bulunuyoruz… Geçmişte her alanda yaşadığımız eksiklikler, yetişmiş insan sayımızın azlığı, yeni yetiştirilecek insanlar için akademik yeterlilik sahibi insan bulamayışımız çok iyi analiz edilmişe benziyor…

UZMAN HEKİME AKADEMİK ÜNVAN
Biz hekimleri ilgilendiren önemli bazı adımların atıldığına şahit oluyoruz… Kamu hastanelerinde uzman hekim olarak çalışmakta olan hekimlere akademik ünvan verilmesinin önünün açılması ve bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın atmış olduğu adımlar geleceğe daha umutla bakılmasına imkan sağlıyor… Bazı kesimler özellikle Türk Tabipler Birliği ve Tabip Odaları Yönetimleri Sağlık Bakanlığı’nın bu konudaki girişimlerini endişeyle karşılıyor… Endişelerinde kısmen haklı oldukları yanlar yok değil… Ama birileri tedirgin olacak diye eli kolu bağlı da durulamaz…

Konu politikleştirilmemeli… İşin aslı çok açık… Geçmişte olduğundan çok daha fazla eğitim öğretim görevlilerine ihtiyacımız var… Tam gün yasası Tıp akademisyenlerinin üniversitelerden uzaklaşmalarına neden oldu. Bu ihtiyaç her alanda olduğu gibi Tıp alanında da kendisini belirgince hissettirdi. Bu ihtiyacın bir şekilde karşılanması gerekiyor… Öyle ya da böyle elinizdeki kaynaklardan olduğunuzda başka alternatifler aramalı ve çözüm yolu bulmalısınız… Hükümetin yaptığıda bu…

Fakat ülkemizde şimdiye kadar akademisyenlere değer verilmiyordu. Bir yıl kadar önceydi bir üniversitede üstelik Fizik Bölüm Başkanı olarak görev yapan profesör bir hocamızı muayene ettim. Merak ettim ve sohbetimiz sırasında maaşını sordum… İçler acısıydı söylediği maaş… Yıllarca çalışıp duracak prof. olacaksın ve sana böylesine komik bir maaş verilecek… Aklı olan akademisyen olmaz bu ülkede dedim kendi kendime…

Hükümet akademsiyenlere değer vererek başlanmalıydı işe… Değer verildiği yapılan maaş zamlarıyla gösterildi… Fakat sadece zamla bu iş olmaz… En önemlisi teşfik sistemiydi… O da aşılmışa benziyor…Teşfik ve yarışmayı/rekabeti aktifleyen bir sistemle yazma çizme ve çalışamalar yapmanın cazip hale getirilmesi gerekiyordu… Üniversitelerde tıpkı fabrikalarda olduğu gibi üretim adata durmuştu…Fabrikanız durur geri kalırsınız ama akademik çalışmalar durarsa geri kalmanız çok daha hızlı bir ivmeyle gerçekleşir…

Artık makale ya da tez yazanla yazmayan aynı haklara sahip olmayacak… Yazdıkça ve ürettikçe akademisyenin değeri artacak… Kitabın ortasından konuşmak biliyorum her kesi üzüyor… Ama eleştirinin ve müdahalede bulunmanın da bir ölçüsü olmalı… Her şeye müdahil olmak güzel değil…Özellikle üniversitelere müdahalede bulunmak bir facia… Hükümetin eleştirileri dikkate alması gerekiyor… Ama yapıcı tarzda bir eleştiri kültürüne halen sahip değiliz…

Tabip Meslek Örgütlerininde sürekli Hükümetin her yaptığını eleştirmesi şık ve doğru değil… Yıllarca ülkemizde az insan yetiştirildiğinin, bu insan kalite ve sayısıyla artık ülkemizin ihtiyaçlarına cevap verilemediğini onlarında görmesi gerekiyor… Eleştiri Kültürü konusunda en tepeden sokaktaki vatandaşa kadar hepimizin kat etmesi gereken çok mesafe var gibi görünüyor…

Konuştuğumuz bazı genç hekim arkadaşlarımız siyasal iktidarın yandaşlarına destek olacağı konusunda ciddi endişeler taşıyorlar… Hak eden kazanmalı… Nicelikteki eksiğimizi giderelim derken niteliğimizi kaybetmeyelim… Ve tıpkı TUS sınavında olduğu gibi bu sınavlarda ÖSYM’yi belirleyici yapalım… Üniversitede ders vermeyen bir kişinin direkt doçent olması gerçekten çok ters gibi görünüyor… Bir orta yol bulunmalı… Büyük bir maddi karşılığı olmasa da bu ünvanlar terlemeden alınmamalı…

TUS Tıp alanında yaşanan geçmiş adam kayırmacılıklarını tamamen bitirmiştir… Biraz zor olsa da hak edenin ve çalışanın kazandığı bir sınav olduğundan bugün için kimsenin kuşku duyduğu yok…Aile Hekimleri uzmanlık eğitimine başlamak için 40 barajını geçmek zorundalar… Bu barajı geçmek için bile insanlar göbeklerini çatlatıyorlar… Bu yüzden akademik kadroların tahsis edilmesinde TUS yan dal uzmanlığı sınavı gibi bir sınav şartı olmalıdır… Hatta bu sınavdan daha zorlu bir sınav getirilmelidir… Böylelikle bu sınavı kazananlara kesinlikle bir şaibenin eseri olarak ünvan aldı gözüyle bakılamasın….

Bir de tez konusunda daha dikkatli ve titiz olunması gerekiyor… Zira uzmanlık tezlerinin yapılmış olmak için yapıldığı intibasını veren çalışmalar olmaması lazım. Doçent yapılacak bir kişinin böyle zorlu bir sınavı geçmesinin ardından kapsamlı ve oldukça kaliteli bir tez ortaya koyması da gerekmektedir. Bu ünvanları almak uzmanlık tezi kalitesiyle olamaz… Eğer olursa işte o zaman hemen herkeste bu ünvanların alınması konusunda şüpheler oluşur…Herkes kazan kaldırır ve ortalık toz duman olur…

Çok açık ve net olarak belirtmeliyim ki uzmanlık tezlerindeki yetersizlik her bakımdan açıkça sırıtmaktadır… Tez yazma konusunda az çok akademik bilgisi olan ve tez yazmış bir kişi olarak Tıpta yazılan uzmanlık tezlerinin sosyal bilimlerde yazılanlara göre oldukça zayıf ve yetersiz olduğunu söyleyebilirim… Hele hele bu durum doçentlik söz konusu olduğunda çok daha kapsamlı, geniş ve göz doldurucu olması gerekmektedir…

Bu konuda Bakanlık Yetkililerinin karşı eleştirilere her zaman kulak vermesi ve varsa daha başka yapılacak iyileştirmeleri gerçekleştirmeleri ortaya çıkacak sonucu her bakımdan olumlu yönde etkileyecektir… Adam kayırmacılığın olmadığına büyük çoğunluk ikna edilerek yol alınmalıdır…Büyük çoğunluk diyorum zira bazıları ne yaparsanız yapın ikna olmamayı tercih edeceklerdir… Başvuru ve koşullar zaten böyle bir kayırmacılığın olmadığını açıkça gösterecektir… Şeffaf olunduğunda karşı eleştiriler tam olmasa da önemli oranda ortadan kalkacaktır…

Dr. Recai Yahyaoğlu
dryahyaoglu@hotmail.com
https://www.dryahyaoglu.blogspot.com
Twitter’dan takip için>>>

Eleştiri Kültürü hakkında…
https://dryahyaoglu.blogspot.com.tr/#!/2014/10/elestiri-nedir-elestiri-yapilirken.html

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla