Nöroendokrin tümörlerde ilk biyolojik tedavi

13 Ocak 2013   |    15 Mart 2023    |   Kategori: Onkoloji Print

Gastrointestinal tümörler için tedavi seçenekleri artacak mı?
Nöroendokrin tümörlerin yeterince tanınmamasına rağmen oldukça yaygın olduğunu söyleyen Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şuayip Yalçın, “Gastrointestinal tümörler sistem kanserleri arasında kolan kanserlerinden sonra ikinci sırada yer alır. Bu kadar yaygın olup da üzerine bu kadar az çalışma yapılmış olan başka bir tümör yoktur. Ancak bu tümörler erken ve doğru tedavi edildiğinde başarı oranları ve yaşam süreleri oldukça yüksektir. Bu alanda kullanıma giren yeni bir tedavi seçeneği ile pregresyonsuz sağ kalımın 4-5 aylardan 12 aya uzadı ve genel sağ kalım süresi ise 30 ayı bulmaya başladı” dedi.

Gastrointestinal nöroendokrinal tümörlerin yemek borusundan rektuma kadar uzanan tüm bölgelerde görülebildiğini belirten Prof. Dr. Yalçın, şu bilgileri verdi: “Yine aynı özelliklere sahip tümörleri akciğerde de görebilmekteyiz. Bu tümörler biyolojik olarak birbirine benzer. Nörolojik özellikleri vardır ve salgıladıkları hormonlar bilinen semptomlara yol açarlar. Nöroendokrin tümörlerin önemli bir kısmına halen geç tanı konuluyor. Bu tümörler ancak belirgin yakınmalara yol açtığı zaman hekime başvuru oluyor.

Öte yandan semptomların diğer hastalıklarla karşılaştırılması çok sık oluyor. Kişide çok belirgin nöroendokrin tümör belirtileri olsa bile bu başka klinik tablolara aitmiş gibi değerlendirilebiliyor. Bu alanda erken teşhis oranlarının arttırılması için hekimlerin deneyim ve bilgisinin artması gerekiyor.”

Nöroendokrin tümörlerin erken teşhisi tedavi için çok önemli

Bugüne kadar tedavi seçenekleri çok sınırlıydı

Nöroendokrin tümörlerin bir çoğunda kemoterapinin etkili olmadığını ve öncelikli tedavinin cerrahi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yalçın, şu bilgileri verdi: “Ancak cerrahi yapılmış hastalarda nüks yaşandığında tekrar cerrahi yapılamıyor. Bu nedenle hastalarda bir noktadan sonra sistemik tedavi gerekiyor. Burada iki türlü sistemik tedavi mümkün olabiliyor. Birincisi hastanın yakınmalarına yöneliktir. İkincisi ise tümörün büyümesine karşı uygulanan tedavidir. Daha önce hastaları semptomları nedeniyle kaybediyorduk.

Etkili bir kanser politikası ile her yıl 4 milyon hayat kurtarılabilir

Şimdi bu konuda etkin ilaçların çıkmasıyla hastaları daha ziyade tümörün büyümesine ve yayılmasına bağlı nedenlerden dolayı kaybediyoruz. Bu nedenle tümörün son dönemindeki biyolojisiyle ilgili bilgi arttıkça tümördeki biyolojik yolları aktif ederek hastaları tedavi etme arayışına girildi. Anjiyogenez denilen tümörün damarlanmasına dönük tedavi seçenekleri ortaya çıktı. Nöroendokrin tümörler vasküler açıdan oldukça zengin tümörlerdir. Bu nedenle tümöre yönelik anjiyogenez tedavilerin çok önemli bir yeri var”

Mevcut tedavi seçeneklerine eklenen yeni bir ajan var mı?

Nöroendokrin tümörlerin sistemik tedavisinde kemoterapilerin sınırlı bir etkiye sahip olması nedeniyle semptomlara yönelik sandostatin analoglarının kullanıldığını belirten Prof. Dr. Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sandostatin analogları bazı türlerde tümörün büyümesini de azaltabilmektedir ama buna rağmen hasta progrese olabiliyor. Progrese olan hastalarda iki seçenek kalıyor; ya kemoterapi ya da biyolojik tedaviler. Progrese olan hastalarda Türkiye’de onaylanmış tek ilacımız var; sunutinip.

Bu ilaç yan etkilerini tanıdığımız ve medikal onkoloji camiasının yakından bildiği bir ilaç. Sunutinip, tüm nöroendokri tümörlerinde diğer özelliklerinden bağımsız olarak kullanılabiliyor. Yeni bir ilaç olduğu için henüz uzun dönemli sonuçları mevcut değil ama orta dönemde yaşam süresinin arttığını görebiliyoruz. Bu ilacın çalışması iyi sonuçlar nedeniyle erken dönemde durduruldu. Bu nedenle pregresyonsuz sağ kalımın 4-5 aylardan 12 aya uzadığını görüyoruz. Genel sağ kalım süresi ise 30 ayı geçiyor. Ayrıca alt gruplarda da sonuçların çok iyi olduğunu biliyoruz. Ülkemizde şu an Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış ilk biyolojik tedavi de sunutinip’tir. Bu tedavi hem tek seçenek, hem de maliyet etkin olduğu için oldukça ön plana çıkmış durumda.”

Referans merkezler tedavi başarısını arttırır

tedavisinin uzmanlaşmış merkezlerde ve deneyimli hekimler tarafından yapılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Yalçın, “Araştırmalar tedavinin uzmanlaşmış merkezlerde yapılması durumunda başarı oranlarının önemli düzeyde arttığını gösteriyor. Burada uzmanlaşmış bir kurumda multidisiplinel bir yaklaşımın başarıda ektisi söz konusu olmaktadır. Hasta böyle merkezlere yönlendirildiğinde yaşam süresi artıyor ve ek tedavi seçeneklerinden yararlanabiliyor. Tedaviyi uygulayan hekimin uzmanlaşmış merkezlerden yardım alması da başarıda önemli bir faktör. Bizim tüm hekimlere önerimiz hastayı referans merkezlerine yönlendirmeleridir” şeklinde konuştu.

Türkiye’de her yıl 163 bin kişi kanser tanısı alıyor! İşte kanser istatistikleri

İlaca erişim konusunda halen bazı önemli sorunlar yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Yalçın, sözlerini şöyle noktaladı: “Ruhsatlı ilaçların sayısı az. Kullanılabilecek bazı ilaçların faz 3 sonuçlarında data eksiği var. Bu nedenle her vakada özel izin alarak tedavi yapmak gerekiyor. Bu grup hastaların ve genel kanser hastalarının yaşam kalitelerinin artırılması için yapılacak pek çok şey var. Medikal onkoloji camiası ve dernek olarak kanserle ilgilenen bütün disiplinlerin iyi bir yere gelmesi için uğraşıyoruz. Bu hem hastanın yaşam kalitesi açısından önemli hem de doğru tanı ve tedavi için gereklidir. Yaşam kalitesi açısından en olumlu etkiyi yine etkin tedavinin kendisi yapmaktadır. Yaşam kalitesini bozan temel neden hastalığın kendisi olduğu için etkili tedavi durumu hızla değiştiriyor.”

 

Prof. Dr. Şuayip Yalçın ile Pfizer tarafından düzenlenen 2. Uluslararası Onkoloji Formu’da özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla