Prof. Dr. Saygılı: Obezitenin bir nedeni de ihtiyaca değil, zevke yönelik beslenme

Yazan Hatice Pala Kaya
1 Haziran 2019   |    10 Ocak 2020    |   Kategori: Beslenme ve Diyet, Sağlık Gündemi Print

Toplumda obezitenin artışının altında yatan ana nedenin ihtiyaca değil zevke yönelik beslenme olduğunu söyleyen Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Füsun Saygılı, etrafta insanların yemesini teşvik eden çok fazla uyaran olduğunu belirtti. Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Saygılı, şu bilgileri verdi: “İhtiyaca yönelik değil, yaşamak için yemek değil, yemek için yaşama biçimine dönüşmüş bir hayat anlayışı. Buna hedonik (hazsal) yeme biçimi deniliyor. Dolayısıyla kilolar çok artıyor. Etrafta yemeye yönelik uyarıcılar çok fazla. Bu da insanların kendilerini yemekten alıkoyamamasına sebep oluyor.”

Toplumun bu konuda yeterince uyarılmaması, bilinç oluşmamasının bir yönüyle sosyolojik bir olgu olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Saygılı, bilime, bilgiye verilen değerin giderek azalması ve yeterli, doğru eğitimin verilememesinin bu olguyu beslediğini kaydetti. Toplumdaki bilinçsizce bitkisel ilaç ya da diğer ispatlanmamış maddelerin kullanımının eğitimsizlik, bilgi eksikliği unsurlarından kaynaklandığını vurgulayan Prof. Dr. Füsun Saygılı, kilo vermeyle ilgili yapılması gerekenlerin “zahmetli” görüldüğünü, bu nedenle basite kaçma eğilimi olduğunu söyledi.

Sağlık bütçesinin 4’te 1’i diyabet ve eşlik eden komplikasyonlara harcanıyor

Prof. Dr. Saygılı şunları kaydetti: “Her türlü zayıflamaya yönelik yöntem, enerji açığı yaratarak ortaya çıkar. Yani bitki çayı aldınız, siz bir enerji açığı meydana getirmediniz, mümkün değil kilo veremezsiniz. Dolayısıyla enerji açığı oluşturmak da çok emek verilmesi gereken, çok bağlılık gerektiren bir iş. O işe kendini adamak gerekiyor. Bir de kiloları alma süremiz neyse aslında verme süremizin de benzer olması lazım.

Yani obez bir birey, 10 yıl içinde obez hale geliyorsa, başlangıç kilosuna dönmesi yıllarını alır. Hedeflerimiz çok büyük. Kilo vermek için yola çıkıldığında konulacak hedef, var olan kilonun %10-15’i olmalı. Mesela; bir kişi 100 kg ise ve 50 kg’a düşmeyi hedeflerse yanılır, yanlış yapar, kendine olan inancını yitirir. Hızlı kilo almak ve hızlı kilo vermek hep kilolu olmaktan daha fazla zarar verir.”

Hızlı kilo alıp vermek damar sistemini olumsuz etkiliyor

Bireylerin hızlı kilo vermesinin sağlığına zarar vereceğini hatırlatan Prof. Dr. Saygılı, hızlı kilo vermenin ya da almanın özellikle damar sistemine olumsuz etki gösterdiğini kaydetti.

Hızlı kilo vermenin bir diğer etkisinin de hızlı kilo almak olduğuna işaret eden Prof. Dr. Saygılı, “Hızlı kilo verdiğimiz zaman beyindeki merkez diyor ki, ‘sen kilo kaybediyorsun, yemeni artırmalısın.’ İşte bir kişi hızlı kilo verdiği zaman, o uyarılar sonucunda yemeğe tekrar başlıyor yani relaps dediğimiz tekrarlayıcı bir durum ortaya çıkıyor ve bu sefer kişi daha önce olduğu kilonun da üstünde bir kiloyla bu süreci bitirmiş oluyor. Bu Yoyo biçiminde kilo alıp vermelerin de metabolik olarak zararı çok daha fazla oluyor” dedi.

Sağlık çalışanlarının obezite önyargısı obezite tedavisine engel oluşturuyor

Obezite görüntü sorunu değil bir hastalık

Bireylerin, medyanın da etkisiyle, hızlı kilo vermeye yönelik çabalarına ilişkin soruyu yanıtlayan Prof. Dr. Saygılı, şu bilgileri verdi: “Bütün sorunumuz aslında bunun bir hastalık değil, bir görüntü sorunu olduğu ile ilgili. Obezitenin bir hastalık olduğunu topluma anlatabilirsek, bu yönde davranış biçimleri geliştirebiliriz. Ama bunun görüntüsel bir bozukluk olduğunu kabul ettiği için insanlar, birden o görüntüyü düzeltmekle uğraşıyorlar. O yüzden hızlıca kilo veriyorlar ama bahsettiğim o karşı mekanizmaların işe koyulmasıyla birlikte hızlıca o kiloları geri aldığı gibi, fazlasını da alarak bitiriyor.

Üç-altı aylık süreç içinde başlangıç kilosunun yüzde 10’u ile yüzde 15’ini vermek ve sonra en az altı ay, bir yıl orada kalmayı öneriyoruz biz. Bu azımsanmayacak, hastalıklara yönelik iyileşme sağlayan bir kilo kaybıdır. Örneğin; bozulmuş glikoz metabolizması olan bir birey, bu kadar kilo vermekle tamamen normal şeker metabolizmasına sahip olabilir. Kan basıncı belirgin düşebilir. Eklemler üzerindeki yük belirgin azalabilir. Dizdeki, kalçadaki olan kireçlenmeler açısından da %10-15’lik kilo kaybı çok yarar sağlayacaktır. Aslında bütün sistemlerimiz üzerine yarar sağlar.”

Toplum sağlığını tehdit eden obezite sağlık harcamalarını da %22 artırıyor

Zayıflamaya yönelik bitkisel ürünlerin içeriği bilinmiyor

Zayıflamaya yönelik “bitkisel ürün” olarak satılan maddeler hakkında da uyarılarda bulunan Prof. Dr. Füsun Saygılı, bu tür ürünlerin içeriğinin bilinmediğinin altını çizdi. Yakın dönemde bir gözlemini aktaran Prof. Dr. Füsun Saygılı, geçmişte zayıflama ilacı olarak kullanılan ancak piyasadan çekilen bir etken maddenin çok daha yüksek miktarını içeren bir ürünün piyasada satıldığını söyledi. Prof. Dr. Saygılı, “O yüksek dozdaki içerik de kalp hızını çok artırarak, ölüme sebep oldu. Dolayısıyla bunlar kontrolsüz ürünlerdir. İçlerinde ne olduğu bilinmediği için ne kadar zarar verecekleri de bilinmiyor. Bunlar uzak durulması gereken maddelerdir. Doktor ve hekimler zaten bunları önermeyeceklerdir” dedi.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla