Hematolojik kanserlerde standart tedavinin yerini giderek kişiye özgü tedavilere bırakmaya başladığını söyleyen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu, hematolojik kanserlerin pek çok türünde hala kemoterapinin yayğın olarak kullanılıyor olmasına rağmen standart tedavinin giderek yerini kişiselleştirilmiş tedaviye bıraktığını belirtti. 5. Hematolojide Yeni Eğilimler Sempozyumu kapsamında düzenlenen toplantıda konuşan Prof. Dr. Ferhanoğlu, “Henüz tüm hastalar için kemoterapi dışı tedavilerden söz edemeyiz ama hedefe yönelik tedavilerin hızla arttığını net olarak söyleyebiliriz” dedi.
Günümüzde hala hematolojik kanserlerin en az %70-75’inde kemoterapi kullanıldığını dile getiren Prof. Dr. Ferhanoğlu, şu bilgileri verdi: “Kemoterapinin son derece etkili olduğu alanlar var. Ama hedefi vuran tedavileri kullandığımız koşullarda var. Bu nedenle hiçbir hastanın bana niye kemoterapi yapılıyor dememesi gerekiyor. Bunun yerine tedavisini hekimiyle işbirliği içinde yürütmesi gerekiyor. Yoksa buradan “artık kemoterapi uygulanmıyor” mesajı da çıkarmamalıdır.”
Standart tedavi dönemi sona erecek
Artık her hastaya aynı standart tedavi uygulama döneminin geçtiğini söyleyen Prof. Dr. Ferhanoğlu, “Giderek kişiye özgü o hastaların belirli risk gruplarını çok daha iyi ortaya koyup, sonuç alıcı tedaviler uygulama dönemine giriyoruz. Bu hastalığın risk profiline göre en uygun tedaviyi bulma yöntemidir. Şüphesiz temel bilimlerin çalışmaları bize çok önemli bir ışık tutuyor. Örneğin bizim kronik lenfoid lösemi dediğimiz hastalıkta bağışıklık sistemimizin adeta tümörle bir iş birliği içinde olduğunu keşfini de son 1-2 yılda görüyoruz. Bizim doğrudan doğruya var olan kanserle savaşması gereken hücrelerin sapmış bir hedefle kanserle iş birliği yapabildiğini ve o nedenle hastaya uyguladığımız kemoterapinin bazen etkili olamadığını görmekteyiz.
Bu nedenle öncelikle bu iş birliğinin koparılması gerektiği gibi çok önemli bilgilere ulaşıldı. Bu da artık standart bir tedavinin değil, ama altta yatan spesifik nedenin çok daha iyi aydınlatılmasının gerekli olduğunu ortaya koydu. Bunun için çok iyi bir altyapı, çok iyi bir genetik, çok iyi bir temel bilim desteği ile her hastanın risk profilini çok net ortaya koyup, onun için başlangıçta kemik iliği nakli yapılacaksa ona, hedefi etkileyen molekülle etkili olabilecekse hiç kemoterapi ile karşılaştırmadan hastanın tedavi edilmesi yöntemini oturtmaya çalışacağız demektir” diye konuştu.
Prof. Dr. Ferhanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Elimizdeki bilgilere göre kemoterapi sayısı arttıkça, tümör dokusunun doku içinde saklanmasında hastanın bağışıklık sistemini de katan bir ortaklık içerisinde olduğunu gösteriyor. Kanda dolaşan, hücreyi ortadan kaldırabiliyoruz. Ve bu bize 2-3 yıllık bir iyileşme süreci sağlıyor. Ama 2-3 yıl sonra hastalık acaba neden tekrarlıyor diye baktığımızda hücrelerin bir kısmının aslında dokuda saklandığını görüyoruz. Ve bu dokuda saklanmayı sağlayan moleküller kullandığınızda elde ettiğiniz başarı çok daha uzun süreli veya kalıcı olacağına dair veriler var. 5 dizi tedaviye 5 farklı kemoterapiye hiç yanıt vermemiş hastada hiç kemoterapötik olmayan ajanı kullanıyorsunuz. Bu hastaların %20’sinde lenf bezinin olağan üstü küçüldüğünü görüyorsunuz. Bu bağlantı sağlayan moleküller tek bir molekül değil, 3-5 molekül. Bu moleküllerin Türkiye’de denenmesi için bize başvuruldu. Bu kadar kemoterapiye dirençli olan hastalarda çıkış yolu bu akıllı moleküllerin neresinde problem var, bunu çok net bilmiyorsunuz. Ama 5 kemoterapi denemiş bir hastada o molekülle o bağlantıyı sağlıyorsanız zaten sonucunu alıyorsunuz.”
Başarılı tedavi stratejileri için yeni markerler aranıyor
Hematolojik kanserlerin tedavisinde daha başarılı stratejiler için yeni markerlerin aranmaya devam edildiğini dile getiren Prof. Dr. Ferhanoğlu, “Örneğin lenfomalarda bu göstergeler var. Bütün olay şüphesiz bu olayı pratik bir hale getirmek. Amerikan Hematoloji’de sadece 6 gene bakarak belirgin prognostik ayırımı yapma şansı ortaya çıktı. Bu, ülkemizde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde uygulanan bir yöntemdir. Buna gen ekpresyon profilinin histokimyasal analizi diyoruz. Bu hasta gruplarını çok net 2 gruba ayırabiliyoruz. Myelomda çok önemli bir gösterge ortaya çıktı. İlk çektiğimiz pette tutulu 3 farklı bölgede su değeri olarak 3,9 ve üzerinde ise bu myelom daha ağır seyredecek bir myelomdur diyebiliyoruz”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?