
Tip 1 diyabetli çocukların aileleri, tanı sonrası yaşadıkları şok ve çaresizlik duygusuyla sıkça bilim dışı “mucize tedavi” vaatlerinin hedefi oluyor. İnternet siteleri, sosyal medya paylaşımları ve bazı kişi ya da oluşumlar tarafından “Tip 1 diyabeti bitiren”, “insülini bıraktıran” ya da “doğal yollarla tamamen iyileştiren” yöntemler iddiasıyla yapılan paylaşımlar, çocuklar için hayati riskler doğurabiliyor. Bu tür umut tacirliğinin en ağır sonucunun insülin tedavisinin kesilmesi olduğunu ve bunun koma hatta ölümle sonuçlanabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Zehra Aycan, alternatif arayışlara yönelen ailelere en kritik mesajının “İnsülini asla bırakmayın” olduğunu bildirdi.
4. Ulusal Çocuk ve Ergen Diyabet Sempozyumu kapsamında Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice Pala Kaya’nın sorularını yanıtlayan Sempozyum Başkanı ve Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği Başkan Yardımcısı aynı zamanda Ulusal Çocuk Diyabet Grubu Başkanı Prof. Dr. Zehra Aycan, Tip 1 diyabetli çocukların ailelerine odaklanan bilim dışı vaatlere karşı önemli uyarılarda bulundu. Tip 1 diyabetin insülin eksikliğine bağlı bir hastalık olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Aycan, “Tip 1 diyabette insülin salgılanmaz. İnsülin keşfedilmeden önce bu çocuklar yaşamlarını kaybediyordu. İnsülin, hayati bir tedavidir. Alternatif yöntem vaadiyle insülini bırakan çocuklarda diyabetik ketoasidoz gelişebilir, ağır komalarla yeniden karşılaşırız” dedi.
Çocukluk çağı obezitesinin artışı, erişkinlik obezitesine de yol açıyor!
Prof. Dr. Aycan, diyabet şarlatanlığının tüm hastalıklarda görülebildiğini ancak Tip 1 diyabetli çocuklarda çok daha ağır sonuçlar doğurabildiğini, ailelerin tanı sonrası yaşadığı kabullenme sürecinin zaman alabildiğini, bu sürecin de şarlatanlar için bir fırsat alanı oluşturduğunu belirterek, “Aileler tanı anında büyük bir şok yaşıyor ve çocuklarına diyabet tanısını yakıştıramıyor. Umut arayışıyla bilim dışı vaatlere yöneliyorlar. Bu çok insani bir durum. Ancak sonuçları çok ağır olabiliyor” diye konuştu.
Sosyal medyada milyonlarca görüntüleme alan ve bazıları diyabetli olan kişiler tarafından paylaşılan sözde tedavi önerilerinin, özellikle ailelerin çaresizlik duygularını ve umutlarını hedef aldığını dile getiren Aycan, “Bu platformlarda duyurulan ‘diyabeti tamamen yok eden kür’, ‘insülinsiz yaşam’, ‘Tip 1 diyabeti tersine çeviren beslenme modeli’ gibi söylemlerin hiçbir bilimsel karşılığı yoktur” ifadelerini kullandı.
Toplum sağlığının korunması için medya kuruluşları ve dijital platformlara da önemli sorumluluklar düştüğünü belirten Aycan, şarlatanlık uygulamalarının engellenmesinin ve kamuoyunun doğru bilgiye erişiminin sağlanmasının büyük önem taşıdığını ifade etti. Ayrıca Türkiye’de sağlık otoritelerinin bilim dışı sağlık önerileri ve şarlatanlıkla mücadelede etkin önlemler alması gerektiğini dile getirdi.
Sağlığı tehdit eden her unsurla mücadele etmek gerektiğini fakat yargı süreçlerinin uzun sürmesi nedeniyle sonuç almanın zor olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Aycan, bu nedenle bilinçlendirme çalışmalarının önemine işaret etti. “Biz hekimler olarak çocuklarımızı ve ailelerimizi bilinçlendirmekle mükellefiz. Medyanın da bu konuyu daha fazla işlemesi gerekiyor. Bakanlığa bildirimler yapılmalı, bu etik dışı uygulamalara karşı her yönden mücadele etmeliyiz” diye konuştu.
Prof. Dr. Zehra Aycan: Ergenlik dönemindeki alışkanlıklar sağlıklı bir yetişkinlik için önemli
Türkiye’de 19 yaş altı yaklaşık 30 bin Tip 1 diyabetli çocuk ve ergen bulunduğunu belirten Prof. Dr. Aycan, Covid-19 döneminde vaka sayısında belirgin bir artış saptanmadığını ancak hastaneye başvurular geciktiği için daha ağır tablolarla tanı konulduğunu anlattı. Covid döneminde Tip 2 diyabet riskinin ise obezite artışıyla birlikte yükseldiğini kaydetti.
Prof. Dr. Aycan, sempozyumun ana temasının ‘diyabet teknolojileri’ olduğunu belirterek, sensörlerin geri ödeme kapsamına alınmasının diyabet yönetiminde büyük bir dönüşüm yarattığını ifade etti. Son yıllarda diyabet teknolojilerinin yaygınlaşmasının hem hekimlerin hem de diyabetli çocuklar ve ailelerinin teknoloji okuryazarlığını artırdığına işaret eden Prof. Dr. Aycan, “Sensörlerin geri ödeme kapsamına alınmasıyla birlikte neredeyse tüm diyabetli çocuklarımız sensör kullanmaya başladı. Bu da diyabeti çok daha iyi anlamamıza ve yönetmemize olanak sağladı” dedi.
SGK’nın çocukluk çağı diyabetinde kan şekeri ölçüm sensörlerini karşılamasının önemli bir adım olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Aycan, bu kararın kendilerini çok mutlu ettiğini belirtti. Sensörlerin geri ödeme kapsamına alınmasının 6-7 yıllık bir savunuculuk sürecinin sonucu olduğunu vurgulayan Aycan, geçtiğimiz yıl aralık ayında 18 yaş altındaki Tip 1 diyabetli çocuklar için bu hakkın tanındığını hatırlattı. Sensör ödemelerinin bilimsel kurul tarafından güvenli olduğu tescillenen cihazlarla sınırlı tutulduğunu ifade eden Aycan, “Amaç bir alet çöplüğü oluşturmak değil, güvenli ve etkin olanları desteklemek” dedi.
Tip 1 diyabet tanısı alan çocuklar ve aileleri için eğitim sürecinin çok kritik olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Aycan, tanı sonrası ailelerin ilk şoku atlatmasının beklendiğini, ardından yapılandırılmış bir eğitim programına başlandığı bilgisini verdi. Diyabet eğitim hemşireleri ve diyetisyenler eşliğinde yaklaşık bir hafta süren, 10-15 modülden oluşan bir eğitim verildiğini belirten Aycan, “Kan şekeri düşüklüğünde ne yapılacağından insülin uygulamasına kadar her ayrıntı öğretiliyor. Aileler bu eğitimi ve sınavı geçmeden taburcu edilmiyor. Bu süreçte diyabet eğitim hemşireleri de kritik rol oynuyor” dedi.
‘Okulda Diyabet Programı’nın 13-14 yıldır Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı iş birliğiyle başarılı bir şekilde yürütüldüğünü aktaran Prof. Dr. Zehra Aycan, öğretmenlerin diyabet belirtileri, hipoglisemi, insülin uygulamaları, okulda diyabet yönetimi konusunda eğitildiğini, öğretmenlere gerekli durumlarda insülin uygulama ve hipoglisemiye müdahale yetkisi tanımlandığını ifade etti. Aycan, öğretmenlere yetki tanımlayan genelgelerle diyabetli çocukların okulda daha güvenli bir ortamda eğitim almasının sağlandığına işaret ederek, diyabetli çocuklar için öğretmenlere bilgilendirici “Öğretmene Mektup” gönderildiğini de sözlerine ekledi.
Tip 1 diyabetin önceden öngörülmesine ilişkin bilgi veren Prof. Dr. Aycan, hastalığın otoimmün bir süreç olduğunu, antikor taramalarının diyabet gelişimini bir süre öteleyebildiğini ancak bunun maliyet-etkin olmadığını ve tüm çocuklar için tarama önerilmediğini kaydetti. Taramanın daha çok riskli gruplarla, örneğin; Tip 1 diyabetli kardeşi olan çocuklarla sınırlı tutulduğunu dile getirdi.
Kök hücre tedavilerine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Prof. Dr. Aycan, bu alanda çalışmaların yoğun olduğunu ancak henüz kalıcı bir tedavinin mümkün olmadığını vurguladı. “Şu anki çalışmalar geçici bir iyilik hali sağlıyor, sonra tekrar başa dönülüyor. Kalıcı bir tam tedavi henüz yok. Yine de geleceğe dair umutluyuz” diye konuştu.
Tip 1 diyabetin ekonomik yüküne de değinen Prof. Dr. Zehra Aycan, hasta sayısının görece düşük olması nedeniyle Türkiye’nin bu maliyeti karşılayabileceğini, hatta insülin pompalarıyla ilgili yeni düzenlemelerin gündemde olduğunu söyledi. Asıl büyük mali yükün Tip 2 diyabette olduğunu belirten Aycan, obezite arttıkça Tip 2 diyabetin ciddi bir halk sağlığı ve ekonomi sorunu haline geldiğini ifade etti.
Prof. Dr. Zehra Aycan, diyabet yönetiminde diyabet eğitim hemşirelerinin kritik bir rol üstlendiğini belirterek, bu alandaki insan kaynağı eksikliğine dikkat çekti. Aycan, bilimsel verilere göre yaklaşık 150-200 diyabet hastasına bir diyabet eğitim hemşiresi düşmesi gerektiğini ifade ederek, hasta sayısı arttıkça bu sayının orantılı biçimde artırılmasının zorunlu olduğunu vurguladı.
Diyabetin yalnızca medikal tedaviyle yönetilebilecek bir hastalık olmadığını belirten Prof. Dr. Aycan, hekimlerin aynı anda birçok farklı hastalıkla ilgilenmek zorunda kaldığını, oysa diyabetin zaman, takip ve sürekli iletişim gerektirdiğini söyledi. Diyabet eğitim hemşirelerinin sadece hastanın kan şekeri ve insülin tedavisiyle değil, aynı zamanda aile içi sorunları, ergenlik dönemine özgü zorlukları, çevresel ve psikososyal faktörleri de ele aldığını belirten Prof. Dr. Aycan, bu yönüyle hemşirelerin hastalar üzerinde adeta bir psikolog etkisi yarattığını ifade etti.
Diyabet eğitim hemşirelerinin bütüncül yaklaşımının tedavi başarısını doğrudan etkilediğini vurgulayan Aycan, bu yaklaşımın somut sonuçlar doğurduğunu kaydetti. Mevsimlik işçi bir ailenin diyabetli çocuğunun, insülinlerini saklayabileceği bir buzdolabına erişiminin olmaması örneğini paylaşan Prof. Dr. Aycan, bu durumun ancak diyabet eğitim hemşiresinin aileyle detaylı görüşmesi sonucunda fark edilebildiğini anlattı. Söz konusu aile için gerekli düzenlemelerin yapıldığını dile getiren Prof. Dr. Zehra Aycan, bu tür çevresel sorunlar çözülmeden tedavinin etkili olmasının mümkün olmadığını vurguladı.
Ergenlik döneminde diyabet yönetiminin daha da zorlaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Aycan, bu alanda yürüttükleri bir tez çalışmasının sonuçlarını da paylaştı. “Tip 1 Diyabetli Çocuk Ergenlerde Adolesan Dostu Yaklaşımın Metabolik Kontrole Etkisi” başlıklı çalışmada, diyabetli ergenlerle aile, okul ve çevre faktörlerini kapsayan kapsamlı görüşmeler yapıldığını belirten Prof. Dr. Zehra Aycan, bu bütüncül yaklaşımın metabolik kontrolü istatistiksel olarak anlamlı düzeyde iyileştirdiğini söyledi. Çalışmanın Q1 kategorisinde bir bilimsel dergide yayımlandığını da açıkladı.
İnsülin nedir, ne işe yarar? Yüksekliği, direnci ve tedavisi
Prof. Dr. Aycan, diyabetli çocuk ve ergenlerin yalnızca tıbbi tedavi ve beslenme açısından değil, çevresel ve psikososyal faktörleri de içeren bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini vurguladı. Aycan, diyabette gerçek anlamda bir iyilik halinin sağlanabilmesi için diyabet eğitim hemşirelerinin sayısının artırılması gerektiğine dikkati çekerek, bu alanda mutlaka bir norm kadro çalışmasının hayata geçirilmesi çağrısında bulundu.
Prof. Dr. Aycan, konuşmasının sonunda ailelere yönelik uyarılarını yineleyerek, “Bir şey denemek istiyorlarsa bile insülini asla bırakmamalılar. İnsülinsiz Tip 1 diyabet, yaşamla bağdaşmaz. Bu konuda hem hekimler hem medya hem de kamu kurumları birlikte mücadele etmelidir” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?