Sağlık sisteminin yeni hedefi diyabetle mücadele olmalı

Yazan Hüseyin Kandemir
8 Ocak 2011   |    13 Kasım 2015    |   Kategori: Aile Hekimliği, İç Hastalıkları, Medyada Sağlık Haberleri Print

diyabet-teshisi-kanDiyabet mortalitenin anasıdır!
Tüm dünyada sağlık sistemleri için öncelikli hedefin artık diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar olduğunu söyleyen Diyabet 2020 Politika Geliştirme Danışmanı Dr. Serdar Savaş, “Herkes kardiyovasküler ölümlerden bahseder; diyabet hafif bir hastalıkmış gibi algılanır. Oysa hastayı ölüme götüren temel faktör diyabettir. Öbürleri diyabetin sonuçlarıdır. Bu nedenle sağlık sistemimiz için diyabet öncelikli mücadele alanı olmak zorundadır. 2020 yılına kadar insidansdaki artışı % 50 altına çekmek zorundayız. Çünkü TURDEP-1 ve 2 arasındaki farka baktığınız zaman %100’e yaklaşan bir artış görüyoruz. Bu oldukça ciddi bir sonuçtur” dedi.

Çağımızda bulaşıcı hastalıkların yerini kronik hastalıkların aldığını dile getiren Dr. Savaş şu bilgileri verdi: “Daha önce hep akut olaylarla mücadele ettik; bebek ölümleriyle bulaşıcı hastalıklarla uğraştık. Benim kişisel gündemime bulaşıcı hastalıkların girmesi, 1999’da Dünya Sağlık Örgütü’nde oldu. Türkiye bu konuda çok hızlı bir transfüzyon yaşadı. Şimdi bulaşıcı hastalıklardan bulaşıcı olmayan hastalıklara hızlı bir dönüş söz konusudur. Sağlık sisteminde çok büyük bir transformasyon yaşanıyor. Aile hekimliği geliyor, bütün nüfus sosyal sağlık şemsiyesi altına alınıyor. Sağlık Bakanlığı da gözünü bulaşıcı olmayan hastalıklara cevirmiş durumda. Bu değişimi yönetmek içinde kamu kuruluşları ve sivil örgütler olarak yer almak son derece önemlidir.”

On yılda insidansı %50 düşürmek gerekiyor
Önümüzdeki on yıl içinde diyabet insidansında %50’ye yakın bir düşüş sağlanması gerektiğini dile getiren Dr. Savaş, “Diyabet 2020 programının üç temel özelliğinden bahsedildi. Öncelikle 2020 yılına kadar insidansdaki artışı % 50 altına çekmek. Çünkü TURDEP-1 ve 2 arasındaki farka baktığınız zaman %100’e yaklaşan bir artıştan bahsediyoruz. Kısa sürede gelişen bu artışı en azından % 50’nin altında tutmamız gerekiyor. Peki bu birincil hedefe ulaşmak için hangi alt hedeflerle uğraşmamız gerekiyor. Eğer 10 yılda insidans ta böyle bir azalma meydana getireceksek, o zaman 2013 yılına kadar diyabet riski taşıyan bireylerin en az %70’ine ulaşmamız gerekiyor. Sağlıklı nüfus içerisinde henüz diyabet geliştirmemiş ama risk taşıyan kişileri bulmalıyız. İkincisi risk altındaki bireylerin bel çevreleri 2017 yılının son çeyreğine kadar 2012 yılı göstergesine göre %10 daha düşürmemiz gerekiyor” diye konuştu.

Diyabet hastalarının %80’ine ulaşmak zorundayız
Bir sorunla mücadele ederken var olan durumun tam olarak ölçülmesinin çok önemli bir işleve sahip olduğunu belirten Dr. Savaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer bir şeyi ölçemiyorsak üstünde tartışma ve fikir yürütme imkanımız olmaz. Bir diğer sorun doğru kıstasların saptanmasıdır. Doğru örneklemler yapmak gerekiyor. Bu nedenle 1013 yılında sonlamak üzere bir dizi temel gösterge araştırması öngörüyoruz. Bunlardan birisi Türkiye’de risk gruplarının bel çevresinin tespiti ve bunun 5 yıl içerisinde %10 aşağı çekilmesidir.  Üçüncüsü, risk altında ki gruplarda HbA1c değerlerinde düşüş sağlanmasıdır. Eğer biz bu üç alt hedefe ulaşırsak 10 yıl sonra % 50’nin altında bir insidans azalması sağlayabiliriz. İkinci hedefimiz ise komplikasyonları %20 azaltmaktır. Eğer komplikasyonları %20 azaltacaksak, o zaman 2013 yılının sonuna kadar diyabetli hastaların en az %80’nine ulaşarak sisteme dahil etmek zorundayız. Araştırmalar gösteriyor ki biz onları buluyoruz ama onlar diyabetli olduklarının farkında değiller.”

HbA1c çok önemli bir gösterge
Diyabetle ilgili konulan bütün hedeflere ulaşmak için HbA1c’nin çok önemli bir faktör olduğunu dile getiren Dr. Savaş, “Çünkü HbA1c’de sağlanacak %1’lik bir düşüş bile komplikasyonları önemli oranda azaltıyor. Bunlar önümüzde duran önemli ara hedeflerdir. Diğer bir hedef mortaliteyi %5 azaltmaktır. Ancak mortalitenin ne kadar olduğunu hala tam olarak bilmiyoruz. O zaman öncelikle 2013 yılında ki mortaliteyi doğru tespit edelim. Sonrasında 2017 yılına kadar 2013’te ki değerinden %10 daha aşağıya düşürmeye çalışalım. Bir şeyi yapalım demekle olmuyor ona ulaşmak için bir basamaklandırılmış hedeflere sırayla ulaşmamız gerekiyor. Eğer biz birincil korumada risk altında ki toplumu tespit eder ve burada bir risk araştırması uygularsak, bu hedeflere ulaşmamız mümkün” dedi.

Diyabet sadece tıbbi bir sorun değil
Diyabet açısından hastalık yönetimi kavramının çok önemli bir işleve sahip olduğunu söyleyen Dr. Savaş, şu bilgileri verdi: “Ben diyabetli bir hastayım; sistemin beni yönetmesi gerekiyor. Beni bir bütün olarak görmeli; yoksa benim hastalığımın sadece bir boyutuyla ilgilenerek benim ne komplikasyonlarım azalır, ne mortalitemi. Üçüncü aşamada komplikasyon gelişmiş hastalar söz konusudur. O zaman artık vakanın tümünü yönetmemiz gerekiyor. İçinde diyabetle beraber birçok ölümcül hastalığın olduğu; bir krizden bir vakadan bahsediyoruz. İşte bu üç yaklaşımla diyabetin prevelansını azaltırken yapacağımız çalışmanın adı risk yönetimidir. Komplikasyonların gelişimin azaltırken yapacağımız çalışmanın adı hastalık yönetimidir. Komplikasyonlardan kaynaklanan ölümleri azaltırken kullanacağımız yöntem de vaka yönetimidir. Burada önemli sorunlardan birisi de bu kavramların altının doldurmaktır. Bunun detaylarına girdiğimizde karşımıza diyabetle ilişkili belirleyiciler çıkıyor. Çünkü diyabeti tek bir boyutta ve tıbbi mücadele ile ele aldığımızda önlememiz mümkün değildir.”

Toplumsal yaşam tarzı değişikliği gerekiyor
Diyabetin gelişmesinde çevresel ve davranışsal faktörlerin de etkisi olduğunu belirten Dr. Savaş, “İşin psikolojik boyutu var. Sigara ve beslenme sorunları var. Daha da önemlisi hastanın hastalıkla baş etmesi gibi bir durum var. Diyabet için toplumda ki yaşam tarzı alışkanlığı son derece önemli bir faktördür. Herkes kardiyovasküler ölümlerden bahseder ama diyabet hafif bir hastalıkmış gibi algılanır. Oysa hastayı ölüme götüren temel faktör diyabettir. Öbürleri diyabetin sonuçlarıdır. Ama ölüm nedenlerine baktığınız zaman karşımıza hep kalp krizi ve diğer faktörler çıkar. Bu mantıkla maliyete baktığınız zaman çok farklı maliyet hesapları çıkacaktır. Bu nedenle hem hastanın hem hekimin diyabet algısında önemli değişimler yaratmamamız gerekiyor. Kimin risk gurubuna alınacağı konusunda elimizde sağlıklı bilgiler olmalı ki, risk taraması yaparken doğru hedeflere ulaşabilelim” şeklinde konuştu.

Tedavi rehberleri ve aile hekimleri çok önemli bir işleve sahip
Klinikte çalışan hekimlerin diyabetle daha iyi mücadele edebilmesi için güncel tedavi rehberleri hazırlanması gerektiğini belirten Dr. Savaş sözlerini şöyle noktaladı: “Hekim tedavi sürecinde mutlaka bu rehberi kullanmalıdır. Daha sonra işin içine diğer sağlık çalışanlarını katan protokollerin hazırlanması giriyor. Diyabet hemşiresi meselesi çok önemlidir. Bunlardan sonra insan kaynakları ile ilgili kilometre taşları geliyor. Öz yönetim ve hasta eğitimi gibi; hastanın kendi kendini yönetebilmesi gerekiyor. Çünkü hasta diyabetle 365 gün boyunca kendi başına. Bu tür kronik hastalıklarda hasta eğitim hayati derecede önemlidir. Bunlar hekimlerin çözebileceği akut durumlar değil. Hasta kayıt sistemi ile kendi sonuçlarımızı ölçelim Türkiye’de ki aile hekimleri kendi datalarını sisteme girsinler ve kendi durumlarını görebilsinler. Karşılaştırma yaparak kendilerini geliştirme imkanına kavuşsunlar. Önümüzdeki on yıl içinde bu hedeflere ulaşmak diyabetle mücadelenin kazanılması için çok önemlidir.”

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla