Bel fıtığı toplumda sık rastlanan çoğu zaman herhangi bir belirtisi olmadan seyreden bir hastalıktır. Uyuşma ve ağrılar başladığında ise ağrı kesicilerin kullanımı, kas gevşeticilerin kullanımı, çeşitli fizik tedavi egzersizlerinin uygulanması, diyet ve yaşam şeklinin değiştirilmesi gibi çok kapsamlı bir tedavi sürecini gerektirir. Bel fıtığı ağrılarının kimi zaman çok şiddetli olabildiğini ve bu nedenle kişiyi depresyona sürükleyebileceğini söyleyen Psikiyatri uzmanı Dr. Emel Kurt, bel fıtığına bağlı yaşanan ruhsal sıkıntılar hakkında kapsamlı bilgiler verdi: Bel fıtığına bağlı şikayetlerin tedavisi, hastalarda uzun süreli takip gerektirir. Hastaların en belirgin yakınması bel fıtığına bağlı ağrı ile ilgili olmaktadır. Fizyolojik olarak ağrı oluşumunu genel olarak vücutta yaygın bulunan ağrı duyusunu beyne iletmekte görevli nöronların, omurilikten geçerek ilk olarak beyin sapı ve talamusa, oradan da beynin dış tabakası taşıması sonucu kişinin ağrı duyumunu alması şeklinde ifade edebiliriz.Ağrı öznel bir duyumdur, ölçülemez, ancak kişinin kendi deneyimlerine göre ağrının şiddeti derecelendirilebilir. Her türlü ağrı kişinin biyopsikososyal dengesini bozar. Bel ağrısının tahmini yıllık görülme sıklığı ABD’de %20, Avrupa’da ise %25-4’tir. Ağrı, kişinin fiziksel ve psikolojik durumunu etkileyerek günlük fonksiyonların kısıtlanmasına yol açabilir. 3 aydan uzun süren ağrılar kronik bel ağrısı olarak nitelenmektedir.
Bel fıtığı neden olur? Belirtileri, tedavi seçenekleri ve ameliyatı
Kronik ağrısı olanların çoğunda psikiyatrik bozukluklar ya da yakınmalar eşlik etmektedir. Bu birlikteliği her iki yönüyle de açıklamak mümkündür: çeşitli psikolojik etmenler ağrıya yol açabileceği gibi ağrının kendisi de psikolojik sorunlara yol açabilir. Kronik ağrı; sinirlilik-gerginlik, uyku bozuklukları, tükenmişlik hisleri, kişinin dikkatinin bedenine yönelmesi, cinsel isteksizlik, hareketlerde yavaşlama, sosyal olarak içe kapanma gibi belirtilere yol açar. Bu kişiler güvensiz hissedebilirler ve kronik ağrı davranışı sergilerler. Jestlerle, mimiklerle ve inlemelerle ağrıyı bedenen ifade edebilir, sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanabilir, sık sık doktora gidebilirler. Ağrı adeta yaşamlarının bir parçası haline gelebilir.
Ağrı ve depresyon arasında güçlü bir ilişki olduğunu belirten Dr. Kurt, kronik ağrının depresyona yol açma riski olduğu gibi depresyonun da ağrı duyumunu ortaya çıkarma veya artırma yönünde bir etkisi olduğunu ifade etti. Kronik ağrı kişinin yaşam kalitesini düşürmektedir. Sürekli ağrı hisseden birey sorumluluklarını yürütmekte güçlük çekebilir, keyif verici aktivitelere yönelmek konusunda isteksizlik yaşabilir, tahammülsüzleşebilir ve tüm bunlarla ilişkili olarak kişiler arası ilişkileri bozulabilir.
Tüm bu kayıplar kişinin içinde bulunduğu kısır döngü ile ilgili olarak giderek daha da umutsuzluğa kapılmasına, çevresi tarafından anlaşılmadığı düşünceleri ile bozulmuş kişiler arası ilişkileri düzeltememeye ve sonuçta depresyona yol açabilmektedir.
Akut stres ile ilişkili durumlarda Hipotalamus denilen beyin bölgesinden salgılanan Kortikotropin Salındırıcı Hormon ve Arjinin-Vasopressin , bir dizi reaksiyon ile böbrek üstü bezlerinden kortizol (glukokortikoid) salınımına yol açar. Bu devreye Hipotalamo Ptiüter Aks (HPA) denir. Kortizol akut dönemde kişinin strese karşı çeşitli fizyolojik ve davranışsal reaksiyonlar ortaya koymasını sağlar.
Kronik stres durumunda ise (örneğin kronik ağrı) HPA sistemi bozulur ve kanda kortizol ve benzeri bazı hormonlar yükselir. HPA’daki bozulmanın kronik ağrı durumlarında ortaya çıkan depresyonla ilgili olduğu düşünülmektedir. Depresyon yaşayan hastaların ağrıyı daha şiddetli olarak algılaladıkları da düşünülecek olur ise depresyonun tedavisi ile birincil hastalığa bağlı ağrı yakınmalarının da azalacağı öngörülmektedir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde kronik ağrıya yol açan bel fıtığı olan hastaların psikiyatrik olarak da değerlendirilmelidir.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?