Dil ve kültürel engeller Türkiye’deki mültecilerin sağlığa erişimini kısıtlıyor

Yazan Hatice Pala Kaya
Kategori: Sağlık Gündemi Print

Mültecilerde diyabet, tansiyon ve yetersiz beslenme önde gelen sağlık sorunları!  Türkiye’de yaşayan milyonlarca mültecinin özellikle dil ve kültürel engeller nedeniyle sağlığa yeterince erişemediğini söyleyen Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, başta Suriyeli mülteciler olmak üzere Türkiye’deki mültecilerin büyük kısmının yasal olarak sağlığa erişimlerinde herhangi bir kısıt olmamasına karşılık dil ve kültürel engeller nedeniyle sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamadığını söyledi. Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Öztürk, mültecilerin sağlığa erişimde sıkıntı yaşayan kısmının %60’lara kadar çıkabildiğini belirtti.

Sağlık Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Dünya Sağlık Örgütü liderliğinde yürütülen “Türkiye’deki Suriyeli Mültecilerin Sağlık Durumu Araştırması; Türkiye’de Yaşayan Suriyeli Mültecilerde Bulaşıcı Olmayan Hastalık Risk Faktörleri Sıklığı” başlıklı araştırmanın sonuçları ile ilgili sorularımızı yanıtlayan Prof. Dr. Öztürk, önemli bilgiler verdi. Ankara’da gerçekleştirilen Nöroepidemiyoloji Sempozyumunda araştırmanın ele alındığını belirten Prof. Dr. Öztürk, göçmenler üzerinde 5 bin 500 kişi ile görüşülerek yapılan araştırmanın alanındaki en geniş araştırmalardan biri olduğunun altını çizdi.

“Bu kişilerin her ne kadar sağlığa ulaşma hakları, sosyal sigortaları olsa da birtakım nedenlerle sağlık hizmetlerine çok iyi ulaşamadıklarını ya da bu hizmetleri çok iyi kullanamadıklarını biliyoruz” diyen Prof. Dr. Öztürk, bu nedenleri dil farklılıkları, kültürel farklılıklar ve eğitimsizlik olarak sıraladı.

Mültecilerin %60’ı zorluk yaşıyor

“Dil engeli nedeniyle mültecilerin %60’ının çeşitli şekillerde sağlığa-tedaviye erişimde güçlük yaşadığı görüyoruz. Özellikle nörolojik hastalıkların farkında olunması, ayrıca bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların çok düzenli bir şekilde takip ve tedavi edilmesi, aralıklı olarak risk faktörlerinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Başta hipertansiyon olmak üzere takibi gereken çok sayıda hastalık var, ama mültecilerin yarısından fazlasının hiç tansiyonu ölçülmemiş.”

Yaşam koşulları nedeniyle diyabet ve obezite çok yüksek

Şeker hastalığının mülteciler içinde çok yüksek olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, şu bilgiyi verdi: “Neredeyse üçte bir oranında diyabet var. Diyabet tespit edilen kişilerin de sadece yüzde 28-30’u ilaç tedavisine ulaşmış durumda. Hala bu grup içinde geleneksel tedavileri uygulama eğilimi var. Yani bir bitkisel ilaç kullanmak ya da şifacı diye bilinen birine danışmak hala gelenekler arasında devam ediyor.

Prof. Dr. Öztürk: Türkiye genelinde çok sayıda yeni inme merkezleri kurulacak

Bir diğer faktör kilo fazlalığı, obezite. Normalde o kadar zor koşullardan gelmiş insanlar, göç koşullarını biliyorsunuz; uzun yolculuklar, yetersiz beslenme ama yetersiz beslenmenin üstüne görüyoruz ki sonuçlarından biri obezite ve aşırı kilo. Çünkü sebze-meyve tüketimi ya da protein tüketimi yerine daha çok karbonhidrat tüketimi, sağlıksız bir beslenme trendi olduğunu görüyoruz. Son derece yüksek, yüzde 30-40’lara varan obezite oranı görüyoruz ki kadınlarda daha fazla.”

Fiziksel inaktivite oranı %80 düzeyinde

Mültecilerin aile büyüklerinin iş yapmaması gibi bir kültürel davranışı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Öztürk, yaşlılarda ve kadınlarda daha fazla olmak üzere fiziksel inaktivitenin yüzde 80’lere varan düzeyde olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Öztürk, “Burada hem çevresel koşullar hem kültürel koşullar önemli. Çünkü geldikleri ülkede belli bir yaştan sonra belki hanımların fazla aktivite göstermesi gerekmiyor. Kültürlerinde çok fazla aktivite göstermek diye bir kavram yok, aile büyüğü hangi koşul olursa olsun köşesinde oturmaya çalışıyor. Bu da sağlık parametrelerini çok negatif yönde etkiliyor dedi.

Sigara kullanımı erkeklerde %50 civarında

Mülteciler içinde sigara kullanımının erkeklerde yüzde 50 oranında olduğunu belirten Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, bırakma girişimlerinin stres faktörünün yüksek olması nedeniyle genellikle başarısız olduğunu anlattı. Yine yaşam koşullarına ve geçmiş yaşananlara bağlı olarak ciddi bir uyku bozukluğu olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, bunun yüzde 80’lere ulaşan bir seviyede belirlendiğini kaydetti.

Okuma yazma oranı düşük, verilen eğitimler tam amacına ulaşmıyor

Mültecilerde okuma yazma oranı çok düşük olması da çeşitli güçlükler yaratıyor. Bunlar, kişilerin haklarından haberdar olamaması, bilgilendirme amaçlı broşür vb. girişimlerin etkisinin sınırlı kalmasına neden oluyor.

Hastalıkların tedavisi ve takibi yeterince yapılamıyor

Mültecilerin dil vb. nedenlerle yaşadığı erişim sorunlarının, epilepsi, diyabet vb. hastalıkların teşhisi yanında takibinin de yapılamamasına yol açtığını anlatan Prof. Dr. Öztürk, “Kişisel deneyimlerimden de biliyorum. Örneğin; epilepsisi olan bir hasta bunu çok dile getiremediği için tedavisini aksatmış olabiliyor ve ilacına ulaşmasında yardımcı olursanız ancak normal hayatına dönebiliyor. Mesela; biraz önce söylediğimiz baş ağrısı faktörü. Baş ağrısını koşulların doğal bir sonucu olarak değerlendiriyor. Yani yaşadığı zaten o kadar dramatik bir dönem ki, başının ağrımasının da doğal olacağını düşünüyor.

Prof. Dr. Öztürk: İnmede trombolitik tedavide onam formu kaldırılmalı

Oysaki çok çeşitli baş ağrısı tipleri var. Migrenden gerilim baş ağrısına ya da diğer nöroloji içinde yer alan baş ağrılarına kadar olanlar bu grup içinde de oldukça yüksek oranda. Yüzde 60’lara kadar varan oranlarda bu nedenlere bağlı baş ağrıları çıkabiliyor. Bu açıdan da özellikle mülteci hastaları ayrıca değerlendirmek, ayrıca sorgulamak gerekiyor” dedi.

Öğretmenler dahil geniş bir alanda farkındalık olmalı

Okuma yazma bilmeme, eğitim düşüklüğü, dil sorunları, kültürel sorunlar nedeniyle göçmenlerin sağlık sorunlarına çözüm bulmada zorlanılmasının önemli bir gösterge olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, bu kişilerle muhatap olan kitlenin “dikkatlerinin” daha yüksek olması gerektiğini kaydetti.

Öğretmenlerin bile sınıfındaki çocukların baş ağrısına dikkat edip, bunun çözümüne yönelik yönlendirme yapabileceğine işaret eden Prof. Dr. Öztürk şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu gruba çok özel bir grup olarak davranmak lazım. Öncelikle iyi bir iletişim kurmak gerekiyor, güven oluşturmak gerekiyor. Problemin ne olduğunu anlamak için hastanın geçmişini iyi bir şekilde öğrenmek, kültürel özelliklerini, yaşam tarzını, alışkanlıklarını öğrenmek gerekiyor ki hangi risk faktörlerine sahip, buna doğru yaklaşımda bulunabilelim. Zaten devlet mutlaka tercüman görevlendiriyor. Tercüman ile öyküyü, alışkanlıkları, aile hikayesini değerlendirmek gerekiyor. Daha sonra da yapacağınız tedavi için ciddi bir plan yapıp, bu plan dahilinde hastayı kontrol altına almak, takip etmek gerekiyor.”

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla