Kan kanserleri tedavisi ile ilgili 300 dolayında ilacın araştırması sürüyor

Yazan Hatice Pala Kaya
Kategori: Onkoloji, Sağlık Gündemi Print

Kan kanserlerinin 100 çeşidi olduğunu ve bu kanserlerin tedavisi için 300 dolayında ilacın geliştirme safhasında olduğunu söyleyen Lösemi Lenfoma Miyelom Hastaları ve Araştırma Eğitim Birliği Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, çok sayıda araştırmanın devam ettiğini vurguladı. Prof. Dr. Özcan, bilgileri paylaştı: “Şu anda hematoloji-onkolojide, kan ve her türlü kanserlerde yürüyen 300 civarında araştırma var, 300 yeni ilaç. Bunların sahaya çıkmalarına 1 ila 8 yıl arasında zaman var diyebiliriz. Çok erken aşamada, bir hayli yol kat etmiş olanlar var. Dramatik devrimsel tedaviler, ilerlemeler oluyor. Elinizdeki silahlar artıyor.”

Lösemi Lenfoma Miyelom Hastaları ve Araştırma Eğitim Birliği Derneği (LLMBİR) tarafından düzenlenen 6. Lösemi Lenfoma Miyelom Hastaları Kongresi tamamlandı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına LLMBİR Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, İkinci Başkan Harun Akın ve LLMBİR Üyesi Gürol Demir katıldı.

Yeni ilaçların çok pahalı piyasaya girmesi nedeniyle ülkelerin sosyal güvenlik sistemleri tarafından satın alınmasının zorluğuna dikkat çeken Prof. Dr. Özcan, klinik araştırmaların önemine değinerek, son yıllarda yeni ilaçların geliştirme sürecinde Türkiye’nin daha fazla araştırma almaya başladığını da vurguladı.

Meme implantlarının lenfomaya yol açma riski var

Estetik cerrahide sık kullanılan meme implantlarına yönelik yeni bulguları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özcan, 2011 yılında meme implantları ve meme lenfoması arasında ilişki olabileceğine dair ilk bulguların elde edildiğini belirtti. Bunun ardından ABD’nin ilaç otoritesi FDA’nın yakın zamanda yeni bir güncelleme yayınladığını belirten Prof. Dr. Özcan, “Meme implantlarının lenfoma yaptığından artık yüzde yüz eminiz. Risk ne kadar? Şu anda bunu sağlıklı bir şekilde bildirebilmek güç ama her 3 bin protezde bir ya da 30 binde bir risk olduğunu söyleyen çalışmalar var” dedi.

Prof. Dr. Özcan şu bilgileri verdi: “Dünya Sağlık Örgütü de 2016’da meme protezi ile ilişkili anaplastik büyük hücreli lenfoma=BIA-ALCL kavramını resmen tanımladı. Bu konuda ilk harekete geçen ülke olan ABD’de bir kayıt sistemi oluşturulmuş ve tıbbi cihaz raporları alınmaya başlanmıştı. Eylül 2017 itibarıyla, 414 hasta bildirilmiş durumda. Bu rakamın çok daha yüksek olmasından korkuluyor. Bunların çoğunluğu yüzeyi dokulu protezler.

Ayrıca silikon veya normal tuzlu su dolgu malzemelerinden de silikonlularda biraz daha fazla. Hastaların yarısında protez yerleştirildikten sonra yaklaşık 7-8 yıl geçmiş durumda iken lenfoma gelişmekte. Tahminler 4 bin-30 binde bir olduğu yönünde. Maalesef bu lenfomalara bağlı ölümler bildirilmiş. Bu işlemi yaptıracak hastalarımızın risklerden haberdar olması, memede lenfomanın belirtilerini öğrenmeleri ve ülkemizde de bu konuda bir kayıt sisteminin oluşturulması uygun olacaktır.”

Belirtilere dikkat, “meme protezlerini çıkartın” demiyoruz ama kontrollerinizi yaptırın

Meme protezlerinin ister sağlık, isterse estetik amaçlı konulmuş olsun, lenfoma riski açısından farklılığı bulunmadığını anlatan Prof. Dr. Muhit Özcan, implant bulunan kişilere “implantı çıkarın” mesajı vermediklerini ancak dikkatle takip etmeyi önerdiklerini anlattı.

Kullanıma girecek ilaçlarla Lenfoma’da tedavi başarısı hızla artacak!

Prof. Dr. Özcan, “Yani hangi nedenle yaparsanız yapın meme lenfoması riskiniz söz konusu. Bunu yaptıran hanımefendiler mutlaka bu riskten haberdar olmalılar. Peki şu anda meme protezi olanların yapması gereken bir şey var mı? Sadece konunun farkında olup, olağan kontrollerini devam ettirmelerini öneriyoruz. Meme protezlerini çıkartın gibi bir tavsiye bilimsel olarak da yok ancak bu konunun bilinmesi gerekiyor. Ölüme kadar gidebilen, ciddi sonuçları olabilen bir durum” dedi.

Meme lenfomalarının belirtilerinin kolayca fark edilebileceğine işaret eden Prof. Dr. Özcan, “Meme protezi bölgesinde ağrı ve şişlik bunun en önemli göstergeleri. Erken fark edilirse, tedavisi çok başarılı. Yalnız iki taraftaki protezlerin de çıkartılması gerekiyor ve iyi bir ultrason ile hemen anlaşılabiliyor. Tanı koymak da kolay” bilgisini verdi.

Meme implantlarının Türkiye’de de takibi yapılmalı

Türkiye’de meme implantlarının takip edilmediğine işaret eden Prof. Dr. Muhit Özcan, bu bulgulardan sonra bir takip sistemi oluşturulmasını ve hastaların bilgilendirilmesi gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Özcan, “Meme protezi yaptığınızda bunu bir yere kaydetmek zorunda değilsiniz. Türkiye’de kaç tane meme protezi olduğu bilinmiyor” diye konuştu.

11 Eylül saldırılarına müdahale eden itfaiyecilerde kanser riski arttı

Prof. Dr. Muhit Özcan ABD’nin New York şehrinde 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılmasıyla sonuçlanan terör saldırısına müdahale eden itfaiyecilere yönelik bir araştırmanın sonuçları hakkında da bilgi verdi. Binaların yıkılmasıyla aerosol halindeki tozlarda çok yüksek miktarlara ploiklorinlizie bifenil, polsiklik aromatic hidrokarbon, dioksin, asbest ve başka pek çok kanser yapma gücü olan maddenin itfaiyeciler tarafından solunduğu, bunun sonucunda da; normalde yüzde 4,34 olan MGUS riskinin bu itfaiyecilerde yüzde 100 oranında artarak yüzde 7.63’e çıktığının tespit edildiğini belirtti. Prof. Dr. Özcan, “Bu durumun bilinmesi koruyucu hekimlik anlamında önemli. Tüm MGUs vakaları miyeloma dönmediği için bu hastaların takibi büyük önem taşımaktadır” dedi.

“Benzen”e maruziyet tartışılmalı

Basın toplantısında konuşan LLMBIR İkinci Başkanı Harun Akın da ‘benzen” maddesine maruziyetin kan ve lenf kanserleri ile ilişkisinin ispatlandığını belirtti. Benzen maddesinin baskı endüstrisinden lastik, boya, temizlik ürünleri, böcek ilaçları gibi birçok kimyasal maddenin içinde yer aldığını belirterek şu bilgileri verdi: “Benzen maruziyeti ile ilgili yapılan çok sayıda çalışmada 200 ppm (mm3 başına düşen mg) üzeri düzeylerdeki maruziyetin kan ve lenf kanserleri ile ilişkisinin gösterildiğini ancak son yıllardaki verilerin bu toksik maddeye çok daha az dozlarda örneğin 0.5-1 ppm düzeyinde bir maruziyetin dahi bu kanserler açısından risk oluşturduğu ortaya konulmuş.

Çok sayıda ülkede (İngiltere, Fransa, İsveç, İsviçre, Singapur) yapılan değişikliklerle benzen maruziyeti ile ilgili sıkı düzenlemeler yapılmış ve maksimum maruziyet düzeyi 0.5-1 ppm arasında belirlenmiştir. Türkiye’de kabul edilen maruziyet düzeyi ise 1 ppm. Ancak klinik çalışmalar bu düzeylerde dahi hematolojik kanserler için benzenin risk oluşturmaya devam ettiğini göstermektedir”

Hareketlilik kanser riskini azaltıyor

LLMBIR Üyesi Gürol Demir ise egzersizin kalp hastalıkları başta olmak üzere obezite, alzheimer, diyabet ve depresyon gibi pek çok hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde önemli bir role sahip olduğunu vurguladı. Günümüzde yapılan birçok çalışmada egzersizin kanserin önlenmesinde ve tedavi sürecindeki yerinin de ortaya konulduğunu söyleyen Demir, kanser tanısı almadan önce ve yine kanser tedavisi sırasında egzersiz yapan bireylerin çok daha uzun yaşadıklarının bilimsel çalışmalarda gösterildiğine dikkat çekti. Yoğun bir egzersiz programı yerine sadece tempolu ve düzenli yürüyüşün bile yeterli olabileceğini söyledi. Haftada 120 dakika yürümenin meme, bağırsak, kan kanserleri gibi birçok kanserden korunmada yeterli olacağının altını çizdi.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla