Kanserden korunmak için neler yapmalıyız

Kategori: Kanser Print

kanserden-korunmak-için-yolları-beslenmeKanser dünyada ve ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında kalp ve damar hastalıklarından sonra 2. sırada geliyor. Ancak kansere karşı çaresiz değiliz, yaygın kanser türlerinin nedenlerini bilerek kanserden korunma yollarını ve kanser-beslenme arasındaki bağlantıya dikkat ederek kanserden korunmak mümkündür.

Kanserin dünyada ve ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında kalp ve damar hastalıklarından sonra 2. sırada gelen, önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dünyada her yıl 14 milyon insanın kansere yakalanmakta ve 8 milyon kişinin kanser nedeniyle hayatını kaybetmektedir. 2025 yılında 15-20 milyon kişinin kanser nedeniyle kaybedileceği beklenmektedir. Tüm bu rakamlara rağmen kanser karşısında çaresiz değiliz. Aslında kanser önlenebilir, erken tanınabilir veya tedavi edilebilir bir hastalıktır. Kanserden korunabilirsiniz çünkü; kansere neden olan sigara, gıda katkı maddeleri, yanlış beslenme, hareketsiz yaşam, hava kirliliği, radyasyon, çeşitli toksinler ve genetik etkenler gibi kanser nedenlerini öğrenerek önlem alınabilir. Kanser erken tanınabilir çünkü; meme kanseri, rahim ağzı kanseri, prostat kanseri ve kolon kanseri en yaygın görülen kanser türleri olup bu dört kanser türü için var olan tarama yöntemleri konusunda bilgilenerek gerekli testleri yaptırarak önlem alabilirsiniz. Kanser tedavi edilebilir çünkü; teknolojideki gelişmeler ve hedefe yönelik tedaviler sonucu kanser tedavisindeki başarı oranları %20’lerden %70’lere ulaşmıştır.

Kanser korunmak için öncelikle kanserin nedenlerini bilmek gerekir

Kanserde en çok sorulan ve araştırılan konulardan birisi de kanserin nedeni olmuştur. Kanserin nedeni ve oluş mekanizması tam bilinmemekle birlikte yoğun olarak yürütülen çalışmalarla son yıllarda bazı bilgiler elde edilmiştir. Özellikle çevresel faktörlerin rolü olduğu düşünülmektedir. Ancak genetik faktörlerin de kanser oluşumunda rol oynadığı bilinmektedir. Genel olarak genetik bazı faktörlerin zemininde çevresel karsinojenlerin (kanser yapıcı etken) rolü olduğu ileri sürülmektedir. Başlıca faktörler şunlardır: ,

  1. İyonize Radyasyon: Başta lösemiler ve epitelyal kanserler olmak üzere iyonize radyasyonun çeşitli kanserlere yol açtığı Ja ponya’ya atı lan atom bombasına maruz kalanlarda, ankilozan spondilit hastalığı nedeni ile radyasyon verilenlerde ve diğer çeşitli nedenlerle radyasyon alanlarda gösterilmiştir. Burada rad yasyonun dozu önemlidir. Lösemiler en sık, atom bombasının atılmasından 6-8 yıl sonra ortaya çıkmıştır.
  2. Ultraviyole ışınları: Açık havada çalışanlar, deri rengi açık insanlar ve kontrolsüz şekilde güneş ışığına maruz kalanlarda deri kanserleri daha sık görülmektedir.
  3. Hava kirliliği: Hava kirliliğinin tek başına veya sigara İçilmesi ile birlikte akciğer kanserlerinin yaklaşık %10’unda rol oynadığı bilinmektedir.
  1. Kimyasal karsinojenler: Çeşitli mesleklerde çalışan in sanların katran ve kömürün yanma ürünleri, benzen, naf-tilaminler, asbest, vinil klorür, krom vb. maddelerle temaslarının kanser oluşumuna yol açtığı bilinmektedir. Örnek verilecek olursa boya sanayiinde çalışanlarda mesane kanserleri, plastik sa nayiinde çalışanlarda karaciğer kanserleri, katranla uğraşanlarda deri kanserleri, asbestle karşılaşanlarda mezotelyoma görülmektedir. Mesleki nedenlere bağlı kanserlerin tüm kan serlerin %4 kadarını oluşturduğu sanılmaktadır. Ayrıca kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, organ nakillerinden sonra kullanılan bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların da kanser oluşturucu etkileri vardır.
  2. Beslenme faktörleri: Sindirim sistemi kanserleri belirli beslenme alışkanlıkları ile ilişkilidir. Bu nedenle düşük yağ ve yüksek lif içeren beslenme programları tavsiye edilmektedir. Ayrıca karsinojen olduğu bilinen katkı maddelerinden de kaçınılmalıdır. Beslenme ve kanser ilişkisi bu kitapta ayrı bir bölümde daha ayrıntılı anlatılmıştır.
  3. Sigara: Sigara ile akciğer kanserinin ilişkisi kesin olarak kanıtlanmış olup, sigara ayrıca larenks, ağız boşluğu, yutak, mesane ve pankreas kanserleri riskini de arttırmaktadır. Sigara ve kanser konusu da ayrı bir bölümde anlatılmıştır.
  4. Alkol: Çok miktarda ve uzun süreli alkol alımı ağız, yutak, gırtlak ve yemek borusu kanserleri riskini arttırmaktadır. Çok alkol içenlerin genellikle aynı zamanda sigara da içiyor olması bu kişilerde kanser tehlikesini kat kat arttırmaktadır.
  5. Virüsler: Bilinen en küçük mikroorganizmalar olan virüsler insanlarda çeşitli bulaşıcı hastalıklara yol açarlar. Bazı virüslerin deney hayvanlarında kansere yol açtığı gösterilmiştir. İnsanlarda da bazı virüslerin kanserle ilişkili olduğu bilinmektedir. Örnek olarak Hepatit-B virüsünün karaciğer kanseri ile Ebstein-Barr virüsünün Burkitt lenfoma ile ilişkili olduğu bilinmektedir.
  6. Genetik faktörler: Kanser tek başına genetik bir hastalık değildir. Ancak çocuklarda görülen bir göz kanseri olan re-tinoblastom gibi bazı kanser türlerinde ailevi geçiş görülmektedir. Kendisi kanser olmayan bazı ailevi hastalıklarda da kanser gelişmektedir. Kalın bağırsakta poliplerle giden ailevi hastalık buna örnek olarak verilebilir. Bazı ailelerde ise, hiç bir ailevi geçiş olmadığı halde bazı kanserler daha sık görülmektedir. Örneğin, meme, kalın barsak, mide kanserleri gibi.

Sonuç olarak kanser tek bir sebebe değil birden çok sebebe bağlı olarak gelişen bir hastalıktır. Nedenlerini öğrenildikçe kan­serden korunmak daha çok mümkün olacaktır.

Kanserden korunma yolları

Kanser oluşmasında bireyin genetik yapısının rolü olduğu bi­liniyorsa da tüm kanserlerin %70-80’inde sebebinin çevresel faktörler olduğu tahmin edilmektedir. Kanser oluşumunda kan­serleşmeyi başlatıcı ve devam ettirici faktörler bilinmektedir. Bu açıdan bilinen kanser yapıcı maddelere karşı alınan tedbirler ya­rarlı olabilir. Tüm kanserlerin gelişmesinde %70-80 oranında çevresel faktörlerin rolü olduğu kabul edilirse, bu faktörlerle temasın önlenmesi ile kanser sıklığında bir azalma beklenebilir. Bu şekilde kanser yapıcı etkileri bilinen maddelerden korunmayı hedefleyen çalışmalara “birincil korunma” denilmektedir. Diğer bir yöntem ise kanserin erken tanısına yönelik çalışmalarla, çok erken dönemde kanser tanısı koyarak erken ve etkin tedavi yol­larının uygulanmasıdır. Bu da “ikincil korunma” olarak isimlendirilmektedir.

Kanserden korunmak için neler yapmalıyız

Temasının önlenmesi ile kanser gelişmesinin azaltılabileceği bilinen başlıca maddeler şunlardır:

  1. Tütün ve tütün ürünleri: Tüm kanser ölümlerinin %30-40 kadarı sigara ile ilgili olduğuna göre sigara içilmesinin önlenmesi, tüm kanserlerin tedavisine yönelik çalışmalardan daha çok yarar sağlayacaktır. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sigara ve kanser bölümünde verilmiştir.
  2. Alkol: Uzun süre fazla miktarda alkol alanlarda ağız, yemek borusu, karaciğer kanserleri daha sık görülmektedir. Fazla alkol alınması tüm kanser ölümlerinin yaklaşık %5’inden sorumlu tu­tulmaktadır. Özellikle sigara ile birlikte kullanıldığında bu etki çok daha belirgin olmaktadır. Bu nedenle alkol kullanımının en­gellenmesi kanser sıklığını azaltacaktır.
  3. Güneş ışığı: Daha öncede belirtildiği gibi özellikle açık havada çalı şan, açık renk derili insanlarda daha belirgin olmak üzere aşırı derecede güneş ışığına maruz kalanlarda deri kan serleri daha sık görülmektedir. Bu nedenle aşırı güneş ışığından kaçınmak, böyle insanların periyodik kontrollerini yapmak deri kanserlerinin önlenmesi açısından yararlı olacaktır.
  4. Mesleki temas: Meslekleri nedeni ile kanser yapıcı maddelere maruz kalan kişilerde kanserden korunmak için böyle işyerlerinde hangi maddelerin yasaklanacağının bilinmesi, korunmaya yönelik önlemlerin alınması, eğitsel ve hukuksal düzenlemeler yapılması gereklidir.   Bu   işyerlerinde   çalışan kişilerin periyodik olarak kontrolleri de yararlı olacaktır. Kanser ölümlerinin %4 kadarının mesleki faktörlerle olduğu tahmin edilmektedir. En iyi bilinenleri katran, asbest, vinil klorür ve boya sanayinde kullanılan bazı maddelerdir. Meslekleri nedeni ile radyasyona maruz kalan röntgen doktorları, radyoterapistler, nükleer tıp uzmanları gibi kişilerinde aldıkları radyasyon dozunu sık sık kontrol ettirmeleri gereklidir.
  5. Beslenme: Kanserden korunmada şişmanlığın önlenmesi, yağ alımının azaltılması, meyve ve sebze gibi posalı ve bol lifli be sinlerin yenilmesi, A ve C vitamininden zengin gıdaların alınması, tuzlu, nitritli ve salamura yiyeceklerin azaltılması tavsiye edilmektedir. Beslenme ve kanser konusu bu kitapta ayrı bir bölüm olarak ele alınmıştır.

Kanserden korunmak için erken teşhis

Herhangi bir şikayeti olmayan insanlarda kanserin belirtileri olmadığı halde bazı testler yapılarak belirtilerin çıkmasından 2 yıl kadar daha erken kanser tanısı koymak mümkün olmaktadır. Son yıllarda kitle tarama ve erken tanı yöntemlerinde önemli gelişmeler olmuştur. Meme kanserinde kadınların kendi me­melerini periyodik olarak kontrolleri, mamografi denilen rad­yolojik metotla kontrol edilmeleri, kadınlarda rahim kan­serlerinde rahim ağzından alman sürüntü örneklerinin in­celenmesi ile rahim kanserinin erken tanısı mümkün olmakta, erken tanı arttıkça tedavi şansıda artmaktadır. Muayene ve mamografi yöntemleri ile meme kanserine bağlı ölümler % 30 kadar azaltılabilmektedir. Çocuklarda az miktarda idrar in­celemesi ile nöroblastom denilen kanserin tanısı erkenden kon­makta, böylece geç tanı konduğu zaman tedavisi çok güç olan bu hastalığa karşı önemli başarılar elde edilmektedir. Bunlardan başka karaciğer kanserlerinin Hepatit-B denilen mikrobik sarılık ile ilişkisi olduğundan yüksek risk altındaki kişilere hepatit aşısı da tavsiye edilmektedir. Kanserin sebebinin çok iyi anlaşılamadığı bir gerçektir. Bu nedenle özellikle sebebe ilişkin hiç bir faktörün bilinmediği durumlarda sebepten korunma ola­mayacağından erken tanı daha da önem kazanmaktadır.

Kanserden korunmak için neler yemeliyiz

Epidemyolojik ve laboratuar çalışmaları insan kanserlerinin önemli bir kısmının bölgesel farklılıklar gösterdiğini, çevresel ve beslenme faktörlerine bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Yemek borusu, mide ve kalın barsak kanserlerinin sıklığının ülkelere göre değişiklik göstermesi ve dünyanın hemen hemen her yerinde mide kanseri azalırken kalın barsak kanserinin artması bu kan­serlerin her biri için sebeplerin farklı olduğunu düşündürmektedir.

Diyette yağ miktarının artması ile meme, kalın barsak ve pros­tat kanseri sıklığı da artar. Hayvansal yağlar ve etten zengin, po­sadan fakir gıdalar içeren bir diyet kalın barsak kanserine eğilimi arttırıcı özellik taşır. Fazla yağ alınması safra salgısının ve dolayısıyla kanserojen olan safra asitlerinin artmasına yol açmaktadır.

Gıda maddelerinde kanserojen maddeler 3 şekilde bulunurlar:

  1. Gıda maddelerinin yapısında normal olarak,
  2. Hatalı pişirme ve gıdaların hazırlanması sırasında,
  3. Gıda maddelerine tatlandırıcı veya koruyucu olarak katıldıklarında.

Etlerin kömür ateşinde pişirilmesi veya kızartılması sırasında ortaya çıkan maddeler kanserojen özellik taşır. Sodyum nitrat ve sodyum nitrit bazı bitkiler, et ve mandıra ürünlerinde doğal ola­rak bulunurlar. Doğal yoldan az miktarda alındıklarında normal korunma mekanizmaları ile zararsız hale getirildikleri halde sucuk, sosis, tuzlu balık ve isli ete koruyucu olarak kon­duklarında kanser oluşturma tehlikesi taşırlar. Kolesterol yıkım ürünleri kanserojen özellik taşır, bu nedenle kolesterolden zengin besinler kalın barsak kanseri riskini artırır.

Gıdalarla alman kanserojen maddelerden korunmak için bazı Öneriler getirilebilir.

  1. Posalı yiyeceklerle beslenmek: Posalı besinler dışkı mik tarını artırıp, barsak hareketlerini hızlandırdıkları için zararlı maddelerin barsak epiteli ile temasını azaltmak yanısıra, toksik maddeleri bağlayarak etki ederler. En etkin lif buğday kepeğidir, esmer ekmekte kepek oranı yüksektir.
  2. C, E ve A vitaminlerinin kanser oluşumunu önleyen özellik taşıdıkları gösterilmiştir. Bu vitaminler toksik maddelerin bar-sakta düzeyini düşürür. Yeşil ve kırmızı sebze ve meyveler ile turunçgiller bu gruptadırlar. Turpgillerin de kanseri önlediği ileri sürülmektedir.
  3. Kalsiyum safra asitlerini azaltıcı özellik taşır. Süt ve süt ürünleri ile beslenmek yararlıdır.
  4. Bütün bunlara ek olarak zeytinyağı ve balık yağı kansere karşı koruyucu yağ asitlerini kapsarlar. Eskimolar ve Akdeniz ülkelerinin insanları yağ kaynağ ı olarak balı k ve zeytin kul landı kları için kalı n barsak ve meme kanseri bu ülkelerde az görülmektedir.

Diyette yağ oranı çok yüksek olan Danimarka ile daha çok yağsız ve deniz ürünlerine dayalı bir beslenme sistemi olan Ja­ponlar arasında meme kanseri açısından 5 kat fark vardır.

İçki ve sigara alışkanlığı olanlarda yemek borusu, gırtlak ve ağız kanseri sık görülür. Yemek borusu kanseri nitrit içeren gıda maddelerini çok tüketenlerde görülür. Sıcak içecek ve yi­yeceklerle tanen kapsayan ot çaylarını çok kullanan toplumlarda yemek borusu kanserleri daha sık görülmektedir. Çayın içinde bulunan ve yemek borusu ile mideye karsinojen etkisi olan tanen çaya eklenen süt veya limon ile etkisiz hale gelmektedir.

Depolanan tahıl, fındık gibi gıda maddeleri üzerinde nem etkisi ile Aspergillus flavus mantarı gelişerek karaciğer kanserine neden olan aflatoksin meydana getirir. Bu nedenle depolanan ürünlerin dağıtım ve kullanımından önce kontrol edilmeleri ge­rekir. Bu mantar siyah renkte küf oluşturmaktadır.

Kanser oluşumunu en aza indirebilmek için beslenme şekli özetlenmek gerekirse:

1) Yağlar, günlük kalori ihtiyacının % 30’undan azını oluşturmalı,
2) Günde 320-330 gram lif alınmalı,
3) Günlük yiyecekler içinde çeşitli sebze ve meyveler bu lunmalı,
4) Aşırı şişmanlıktan kaçınılmalı,
5) Alkollü içkiler alınmamalı,
6) Salamura, turşu, isle hazırlanmış yiyeceklerden kaçınılmalıdır.

Radyasyon kanser yapar mı?

Canlılar radyasyonlu bir ortamda var olup evrimleşmişlerdir. Yerküre ve uzaydan sürekli radyasyon kaynaklanmaktadır. Ult-raviyole (UV) ışınları da radyasyon kaynağıdır. Doğal radyasyona ek olarak iyonizan radyasyonun tanı ve tedavi amacıyla kul­lanıma girmesi, enerji kaynağı olarak nükleer santrallerin yaygınlaşması ve telefon gibi radyasyon yayan cihazların yaygınlaşması ek radyasyon kaynakları olarak hayatımıza girmiştir. Radyasyonun uzun vadede etkiler, kan­ser oluşumu ve mutasyondur. Mutasyon kromozomlara etki ile oluşan ve nesilden nesile aktarılan çoğunlukla zararlı ve istenmeyen değişiklikleri kapsar. Radyasyonun kansere yol açtığı artık kesinlikle bilinmektedir ve tüm kanserlerin % 2’sini oluşturmaktadır, bunların %0.5’i radyasyonun tıbbi işlemlerde kullanımı sonucu ortaya çıkmaktadır.

İlk kez 1931’de saat kadranlarını radyum ile boyayan işçilerde kemik tümörlerinin sıklığının artması radyoaktif maddelerle kan­ser arasında nedensel bir ilişki olduğunu düşündürmüştür. Ko­runmaları gerektiğini bilmeyen ilk radyologların çoğu deri kanseri olmuşlardır. Günümüzde, Çekoslavakya’da Joachimstal ve Al­manya’da Schneeberg bölgelerinde maden işçilerinde 16. yüzyıldan beri bilinen akciğer hastalığının madendeki radyoaktif uranyumun neden olduğu akciğer kanseri olduğu bilinmektedir. İyonize radyasyona maruz kalanlarda en sık görülen hastalık, lösemidir. Radyasyonun epitelyal tömürleri de artırdığı gerek Ja­ponya’da atom bombasından etkilenenlerde, gerek ankilozan spondilit (bir çeşit omurga hastalığı) tanısı ile radyoterapi alan hastaların uzun süreli takibinde gösterilmiştir. Lösemi sıklığı atom bombası atılmasından sonraki 6-8 yılda en yüksek orana ulaşır, meme, akciğer kanseri için bu süre 12-18 yıldır.

Değişik organların radyasyona bağlı kanser oluşturma du­yarlılıkları farklıdır.

  1. En duyarlı dokular: kemik iliği ve tiroid,
  2. Orta derece duyarlı dokular: meme, akciğer ve tükrük bezi,
  3. En az duyarlı dokular: kemik, deri, mide ve diğerleridir.

Bir çok organın radyasyona olan duyarlılığı ilerleyen yaşla azalmaktadır. En yüksek risk çocukluk çağındadır. Radyasyonla ne kadar küçük yaşta karşılaşılırsa tümörün gelişmesi için ge­rekli süre o kadar uzar ve radyasyona bağlı olarak gelişen kan­serler tümörün doğal olarak görülebileceği yaşa kaymaktadır. Radyasyonla kansere dönüşme sürecine giren hücreler bi­linmeyen nedenlerle ya baskılanmakta veya gerekli konakçı değişiklikleri oluşana dek bu halde kalmaktadır. İleri yaşlarda kanserleşme sürecinde dış ve iç etkilerle bir veya daha çok ba­samağı tamamlayan hücreler doğal olarak daha kolay ve çabuk kanser oluşturmaktadır. Meme kanseri en çok atom bombası patladığında 10 yaşında olanlarda görülmüştür. Kırk yaşa doğru sıklık azalmakta ve 40 yaştan sonra kaybolmaktadır. Radyasyona ikincil lösemide bu ilişki görülmemektedir. Ankilozan spondilit nedeniyle eskiyen 50 yaş civarında radyoterapi alanlarda 25 yaşta alanlara göre lösemi gelişme riski daha fazla olarak sap­tanmıştır. Atom bombası patladığında 20-50 yaş grubunda olan­larda lösemi riskinin diğer yaş gruplarına göre daha az olduğu gözlenmiştir. Radyasyona bağlı olarak kanser gelişme riski kadınlarda erkeklerden %30-50 daha fazladır. Bu meme do­kusunun radyasyona daha duyarlı oluşu ile açıklanabilir, öte yandan erkeklerde lösemi daha sık gelişmektedir.

Başlıca kaynaklar aşağıda özetlenmiştir:

  1. Mesleki kaynaklar: Radyologlar, uranyum madeni işçileri,
  2. Tedavi sırasında: Kanser tedavisi, ankilozun spondilit, akne tedavisi (son ikisi terkedilmiştir),
  3. Kaza sonucu: Nükleer santral kazaları,
  4. Tanısal amaçlar: Radyoaktif maddelerle sintigrafi, direkt gr afiler,
  5. Atom bombası.

İnsan eli ile oluşturulan radyasyon kaynaklarından alman dozun %90’ı tıbbi tanısal işlemler sonucudur. Tanısal amaçlı di­rekt grafilerle (akciğer röntgeni) kanser gelişme riski milyonda birdir. Baryumlu kolon grafileri ve mamografiler bunun dışında bırakılmıştır. Birincisinde alman radyasyon dozu fazla, ikinci ise meme dokusunun duyarlılığı fazladır. Bununla birlikte yeni yöntemlerle mamografide düşük dozlar kullanılmakta ve tarama grubu 50 yaş üstü, meme dokusunun duyarlılığı azalmış ve yüksek risk taşıyan genç kadınlarla sınırlandırılmaktadır.

Tümörlerde tedaviyi takiben ikincil kanser gelişebilir. Burada hastaların kansere yatkın oluşları rol oynayabilir. Günümüzde kanser dışı hastalıklara radyoterapi verilmemektedir. Geçmişte ankilozan spondilit gibi hastalıkların tedavisini takiben gelişen lösemi, tiroid kanseri gibi olaylar bu konuda çok uyarıcı olmuştur. Radyasyonun kanser oluşturma mekanizması kro­mozomlarda yaptığı hasarla açıklanmaktadır.

Doğal kaynaklardan alman radyasyon, total dozun %82’sini oluşturmaktadır. Kozmik ışınlar, radyoaktif madenler, yerküreden gama ışınlan ve radon başlıca kaynaklardır. Yıllık toplam dozun %40’mı radondan almaktayız. Radon, toprak ve kayalarda yaygın olarak bulunan uranyum-238 ve radyum-226’nm yıkılması ile ortaya çıkar. Radon, insanların evlerinde karşılaştıkları bir radyoaktivite kaynağıdır. İnşaat malzemelerinden, topraktan çıkar, havada dağılır, daha kısa ömürlü izotoplara dönüşür. Havada uçuşan partiküllere tutunup in sanların hava yollarına, akciğerlerine yerleşir. Akciğer kanserine neden olabileceği düşünülmektedir. Radonun tek başın akciğer kanseri riskini artırdığını söylemek için epidemiyolojik çalışmalar sürdürülmektedir. Akciğer kanseri yapan diğer maddeler gibi, radon için de sigara önemli bir katkı faktörüdür. Radonla karşılaşan kişilerden sigara içenlerde akciğer kanseri, içmeyenlere göre 10 kat fazla olmaktadır. Radonla en az teması sağlayabilmek için en pratik çözüm evlerin havalandırılması ve Sigara içmekten vazgeçmektir.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla