Her yıl dünya genelinde 400 milyon tondan fazla plastik üretiliyor. Bu plastiğin yalnızca %9’u geri dönüştürülürken, %72’si çevreye veya çöp sahalarına bırakılıyor. Geri kalan ise zamanla güneş ışığı, rüzgar ve su yoluyla mikroplastiğe, ardından da nanoplastiğe dönüşüyor. Ve bu parçacıklar artık sadece doğada değil, suyumuzda, yiyeceğimizde, havada ve bedenimizin içinde.
Mikroplastikler 5 mm’den küçük parçacıklar olarak tanımlanırken, nanoplastikler 1 mikrometreden (milimetrenin binde biri) bile daha küçük. Gözle görülmeyen bu parçacıklar, küçük boyutlarına rağmen geniş yüzey alanlarına ve yüksek kimyasal tepkime potansiyeline sahip. Bu özellikleri, onları hem tespiti zor hem de sağlık açısından potansiyel olarak daha tehlikeli hale getiriyor.
2024’te Columbia Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre, sadece bir litre şişelenmiş suyun içinde 110.000 ila 370.000 arasında plastik parçacık bulunuyor. Bunların %90’ı nanoplastik. Üstelik bu parçacıkların çoğu, suyun şişelendiği plastik şişe ya da filtreleme sürecinde kullanılan ekipmanlardan kaynaklanıyor.
Anne sütünde atık mikro plastik! Süt örneklerinin %75’inde kirlilik saptandı
Musluk suyu da nanoplastiklerden muaf değil. Arıtma sistemleri mikroplastiklerin bir kısmını uzaklaştırsa da 1–20 mikrometre boyutundaki parçacıkların büyük bölümü su arıtıldıktan sonra bile kalabiliyor. Özellikle ters ozmoz gibi ileri arıtma yöntemleri bile, zamanla yıpranarak yeni mikro ve nanoplastiklerin suya karışmasına neden olabiliyor.
Nanoplastiklere en sık maruz kalma yollarımızdan biri yiyecekler. Denizdeki planktonlardan başlayarak balık zinciri boyunca biriken plastikler, sonunda soframıza geliyor. Deniz ürünleri, sofra tuzu, çiğnenen sakız, işlenmiş gıdalar ve şişelenmiş su bunların başlıca kaynakları. Ayrıca tarımda kullanılan arıtma çamurlarının gübreye dönüştürülmesi de toprağa ve bitkilere nanoplastik bulaşmasına neden olabiliyor.
Nanoplastikler hava yoluyla da vücuda girebiliyor. Araç lastiklerinden kopan parçacıklar, plastik üretim tesislerinden yayılan aerosol kirliliği ve hatta yağmur, bu parçacıkları solunum sistemimize taşıyabiliyor. Kozmetik ürünler, duşta kullanılan sabunlar ve plastik ambalajlı temizlik malzemeleri de cilt yoluyla maruziyete neden olabiliyor.
Columbia Üniversitesi’nden araştırmacı Naixin Qian, en doğrudan nanoplastik maruziyetinin tıbbi işlemler sırasında gerçekleştiğine dikkat çekiyor. Damar içi serumlar, kan torbaları, diyaliz makineleri gibi tek kullanımlık plastik ekipmanlar, plastiğin doğrudan kana karışmasına neden olabiliyor. Bu durum, bağışıklık sistemi zayıf olan hastalar için özellikle ciddi bir risk oluşturuyor.
Atık plastik geri dönüşümü nedeniyle arsenik ve cıva gibi ağır metaller havaya yayılıyor
Araştırmalar, nanoplastiklerin bağırsak mikrobiyotasını etkileyerek iltihabi bağırsak hastalıkları, otoimmün hastalıklar ve hatta kanser gelişimine katkı sağlayabileceğini gösteriyor. Plasenta, beyin, testis, anne sütü gibi vücutta korunması gereken birçok bölgede nanoplastik bulunmuş durumda.
Farelerde yapılan çalışmalar, nanoplastiklerin beyin fonksiyonlarını ve hafızayı olumsuz etkilediğini, balıklarda ise hormon bozuklukları, damar hasarı ve bağışıklık sisteminde zayıflamaya yol açtığını ortaya koydu. Yeni bir çalışmada, demans hastalarının beyinlerinde sağlıklı bireylerden çok daha fazla plastik parçacık tespit edildi.
Plastik parçacıklarının kendisi dışında, taşıdığı kanserojen ve hormon bozucu kimyasallar da büyük bir tehdit. Örneğin kişisel bakım ürünlerinde yaygın olarak kullanılan ftalatların, dünya genelinde yılda 356.000’den fazla kardiyovasküler ölüme neden olduğu tahmin ediliyor.
Araştırmacılar, nanoplastikleri sudan uzaklaştıracak yeni teknolojiler üzerinde çalışıyor. Manyetik parçacıklar, özel membranlar ve biyolojik olarak parçalanabilir malzemeler bu çalışmalarda kullanılıyor. Missouri Üniversitesi’nde geliştirilen bir kimyasal çözücü, laboratuvar ortamında tatlı ve tuzlu sudan nanoplastiklerin %98’ini uzaklaştırmayı başardı.
Çinli araştırmacılar ise suyu kaynattıktan sonra süzmenin, nanoplastikleri %90 oranında azaltabildiğini gösterdi. Yüksek sıcaklık, küçük parçacıkların birleşerek daha büyük ve daha az tehlikeli hale gelmesini sağlıyor.
Nanoplastiklerin etkileri hâlâ tam olarak bilinmiyor. Ancak vücudumuza sızmalarına engel olmak için atacağımız küçük adımlarla, gelecekte sağlığımızı büyük ölçüde koruyabiliriz.Örneğin:
Kaynaklar ve Referanslar:
1- Rapid single-particle chemical imaging of nanoplastics by SRS microscopy, PNAS (2024), DOI: 10.1073/pnas.23005821212- A review of the endocrine disrupting effects of micro and nano plastic and their associated chemicals in mammals, Frontiers (2023), DOI: 10.3389/fendo.2022.1084236YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?