Prof. Dr. Deniz Atakent: Covid-19 aşısına ulaşabilen herkes mutlaka aşı olmalı

Yazan Hatice Pala Kaya
2 Ocak 2021   |    18 Şubat 2021    |   Kategori: Sağlık Gündemi Print

COVID-19 salgını ile mücadelede aşının büyük önem taşıdığını söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Deniz Atakent, Türkiye’nin 3 aylık zaman dilimi içerisinde 100 milyon doza yakın aşı ihtiyacı bulunduğunu belirterek “Bir toplumda hastalığın yaygınlığını belirleyen faktörlerden birisi hastalığa karşı gelişen bağışıklık. Eğer bağışıklık kısa süreli olursa hastalık her yıl tekrarlayabilir. Bağışıklık uzun süreli olursa birkaç yılda hastalık ortadan kalkabilir. Bağışıklığın sürü bağışıklığına bırakılamayacağı bir gerçek. Bu nedenle aşılar büyük önem taşıyor. Şu mesajı kesin olarak vermek istiyorum, aşılar insanlık hizmetine sunulmuş büyük bir hediye, bir lüks. Aşıya ulaşabilen, son 6 ay içerisinde Covid-19 geçirmemiş herkesin mutlaka aşı olması lazım” dedi.

Aşıların kullanıma girmesi ve kısıtlayıcı önlemlerle birlikte hastalığın baskılanabileceğine işaret eden Prof. Dr. Atakent, kış mevsiminin sürdüğünü bu nedenle bireysel koruma önlemlerinin hassasiyetle uygulanmaya devam etmesi gerektiğini, sosyal mesafe, el hijyeni ve maskelerin doğru kullanımının büyük önem taşıdığın anlattı.

Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice Pala Kaya’ya COVID-19 pandemisindeki güncel gelişmeler, virüsteki mutasyonlar ve aşılar konusunda değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Atakent, salgından korunmada bireysel önlemlerin kritik öneminin sürdüğünü, ev içi temasın, dış temastan bulaşıcılık açısından daha yüksek risk taşıdığını vurguladı.

COVID-19 antikor testi toplum bağışıklığının belirlenmesi için çok önemli

COVID-19’un uzun dönem etkileri

Düzen Sağlık Grubu Çayyolu Polikliniği Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Deniz Atakent, “Post Akut Covid” veya “Virüsün Uzun Etkileri” üzerine de çeşitli çalışmalar yapıldığını belirterek, “Hastalığın belirtilerinin 3 hafta süreden uzun devam etmesinin” virüsün uzun etkileri olarak sayıldığını, kronik Covid’in ise “Belirtilerin 12 haftadan uzun devam etmesi” şeklinde tanımlandığını kaydetti.

Prof. Dr. Atakent, “Çalışma sonuçları bu durumun %35-88 gibi hiç de azımsanamayacak sıklıkta ortaya çıktığını göstermekte. Yorgunluk, nefes darlığı, eklem ve göğüs ağrıları, kardiyovasküler, pulmoner, nörolojik bulgular, emosyonel bozukluklar ve stres gibi bulgularla seyrediyor. İngiltere’den bazı araştırmacılar post covid dönemindeki emosyonel bozukluğun intihar eğilimine yol açabilecek kadar ciddi boyutta olabileceğini bildiriyorlar” bilgisini verdi.

COVID-19’a karşı sürü bağışıklığı oluşmasını beklemek tehlikeli!

COVID-19 enfeksiyonunda obezite, hipertansiyon, ileri yaş, erkek cinsiyetin bilinen en önemli risk faktörleri arasında olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Deniz Atakent, bağışıklama ile ilgili tartışmalar bulunduğunu vurguladı. Prof. Dr. Atakent, COVID-19 enfeksiyonunun toplum sağlığına etkilerinin çok ciddi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Hastalığın doğal yolla geçirilerek bağışıklık oluşması bir kurtuluş olmayabiliyor, enfeksiyon geçirildikten sonra ciddi klinik tablolar ile karşılaşılabiliyor.

Bir toplumda ne kadar çok sayıda kişi bağışıklık kazanırsa o toplumda hastalık ortadan kalkar, en ideali %75 etkili aşı olmalı deniliyor. Amerikan Gıda Dairesi FDA, kullanılacak aşıların en az %50 etkinliğe sahip olması gerektiğini bildirdi. Yani biz hastalığın ortadan kalkabilmesi için %50-75 arasında bir toplum bağışıklığından bahsediyoruz.

Antikor nedir, ne işe yarar? Testi, bağışıklık ve koronavirüs tedavisine etkisi

Covid-19‘un ölüme neden olma hızı %0,3 ile-1,3 arasında, bu oran 65 yaş üzerindekiler ve altta yatan hastalığı olanlarda %3,3 civarında. Basit bir hesap yapacak olursak, toplumda doğal yolla %50 oranında bir bağışıklık sağlanması demek, 80 milyon nüfuslu bir ülkede 240.000-1.040.000 ölüm demek. Bu oldukça ciddi bir sayı.

Ancak bundan sonra toplumsal bağışıklık söz konusu olabiliyor ve bir de tam olarak bilinmeyen Post Akut Covid durumu söz konusu, hastalığı doğal yolla geçirerek bağışıklık gelişenlerde de durumun uzun vadede ne olacağı tam olarak bilinmiyor. Ekim ayı içerisinde CDC, Covid enfeksiyonu sonrasında erişkinlerde de Covid geçiren çocuklardakine benzer şekilde birden fazla sistemin tutulumu ile giden, hastaneye tekrar yatışın gerekebildiği inflamatuar sendrom tablosu gelişen vakalar bildirdi. Bu nedenle sürü bağışıklığı denilen duruma temkinle yaklaşılması lazım.”

Re-enfeksiyon gelişebilir mi?

COVID-19’a yönelik bir başka endişe kaynağı olan re-enfeksiyon ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan Prof. Dr. Deniz Atakent, re-enfeksiyonun büyük sayılara ulaşmasının beklenmediğini, Dünyada Nevada, Hong Hong, Belçika, Ekvator gibi çeşitli yerlerden bildirilen ispatlanmış re-enfeksiyon vakalarının olduğunu açıkladı. Prof. Dr. Atakent, “Bizim ülkemizde de re-infeksiyon olguları var, bunların sayısı çok yüksek değil ancak net sayı bilinmiyor. Yurtdışından bildirilen re-infeksiyon olgularının tamamında ilk atak sonrasında antikor gelişimi olmadığını görüyoruz” diye konuştu.

Antikor oluşumu

Prof. Dr. Deniz Atakent, Ekim ayı başında Immunity Dergisi’nde yayınlanan bir makalede doğal yolla gelişen nötralizan antikorların 5-7 ay süre ile devam ettiği bilgisinin yer aldığını hatırlatarak, bu verinin aşı çalışmaları açısından umut verici olduğunu ifade etti.

Yeni Covid-19 mutasyonu %70 daha bulaşıcı ama aşıyı etkilediğini gösteren mevcut kanıt yok

Prof. Dr. Atakent, “Enfekte olanlarda genellikle PCR pozitifliğinden sonra 25. günde %90’ın üzerinde seropozitivite yani antikor gelişimi söz konusu. Ağır seyirli hastalıkta ve yaşlılarda daha yüksek titrede antikor oluştuğunu görüyoruz. Antikorların dolaşımda kalma süresi uzun, en azından 3 aydan daha uzun süre devam ediyor. Pandemi başlayalı henüz 10 ay oldu, antikorlar belki de daha uzun süreli olabilir” bilgisini verdi.

SARS-CoV2 virüsünün mutasyonlarının aşı etkinliğini etkilemesi yönünde sorular bulunduğunu belirten Prof. Dr. Deniz Atakent, şu ana dek mevcut mutasyonların aşıların etkinliğini azalttığı yönünde bir veri olmadığını vurgulayarak “Şu an ağırlıklı olarak dolaşımda bulunan A614G mutasyonunu taşıyan ve pandeminin başındaki virüse göre bulaşıcılık oranı daha yüksek olan virüs ile yapılan yakın dönemde Nature’da yayınlanan hayvan çalışmasında “Mutasyonu taşıyan virüslerin daha fazla miktarda nötralizan antikor oluşumuna yol açtığı ve bu antikorlar ile güçlü bir şekilde ortadan kaldırıldığı araştırmalarda gösterilmiş. Bir diğer deyişle aşıyla gelişecek olan antikorlardan daha yüksek oranda etkileniyorlar ve kolayca nötralize oluyorlar. Bunun insandaki klinik karşılığını henüz tam olarak bilememekle birlikte hayvan çalışmalarındaki durum bu şekilde ve ümit verici” dedi.

Ayrıca aynı çalışmada, kobaylarda mutant virüslerin üst solunum yollarında çok sayıda bulunduğu ancak akciğerde bulunmadığı; dolayısıyla daha bulaşıcı olmasına rağmen daha az öldürücü olduğunun saptandığını aktardı. Prof. Dr. Atakent, Kasım ayı başında Glasgow Üniversitesi’nden Emma Thomson isimli araştırmacı ve arkadaşlarının Archives Dergisi’nde yayınladıkları makalede SARS Cov-2 virüsü ile ilgili N439K isimli bir başka mutasyon daha tanımladıklarını, 12 ülkede en az 2 kez görülen bu mutasyonun enfekte edebilme gücü, antikor direnci açısından potansiyel bir tehdit olduğunu vurguladı.

Son dönemde sıklıkla gündeme gelen İngiltere’de görülen varyant olan N501Y mutasyonuna ilişkin olarak ise Prof. Dr. Atakent, “Mutasyonun spike proteinini etkilediği bildirilmekle birlikte bu varyant ile ilgili veriler henüz oldukça kısıtlı ancak oluşturduğu hastalığın daha ağır seyrettiğine veya aşıların etkinliğinin daha az olacağına dair bir veri yok. Dünya Sağlık Örgütü bu mutasyonun aşı çalışmalarını olumsuz etkilemeyeceğini açıkladı. Varyantın İngiltere dışında Danimarka, Hollanda ve Avustralya ve Fransa’da da görüldüğü ve bu olguların İngiltere bağlantılı olduğu bildirildi” diye konuştu.

Koronavirüs REHBERİ: Nasıl bulaşır? Belirtileri, korunma yöntemleri ve tedavisi

Türkiye’de uygulaması planlanan aşılama programı

Salgının sonlandırılabilmesinde aşılamanın önemli bir yeri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Atakent, Türkiye’de de hem yurtdışından aşı temini, hem de yerli aşı geliştirilmesi konusunda çalışmalar yürütülmekte olduğunu, ayrıca dört aşamalı bir aşılama programı yapıldığını, birinci aşamada sağlık çalışanları ve 65 yaş üstü kişiler, toplu ve aşırı kalabalık yerlerde (yaşlı, engelli, koruma evlerinde kalanlar gibi) yaşayanların aşılanmasının hedeflendiğini belirtti.

Prof. Dr. Deniz Atakent, “Aşılama programı kapsamında Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın açıklamalarına göre günde yaklaşık 1,5-2 milyon kişinin aşılanması planlanıyor. Aşı programında hedef Haziran ayına kadar 60-65 milyon vatandaşın aşılanması şeklinde. Aşılamalara Türkiye’nin her yerinde aynı anda başlanacak 18 yaş altı gençler, gebeler, emziren anneler ve son 4-6 ay içinde covid-19 geçirenler ilk etapta aşılama kapsamı dışında bırakılacak. Aşı yaptıran vatandaşlar, sisteme aşıyı yapan sağlık kuruluşu tarafından kaydedilecek. Aşı vatandaşlara bedelsiz verilecek” dedi.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla