UVECD 18. Ulusal Vasküler ve Endovasküler Cerrahi Kongresi ve 9. Ulusal Fleboloji Kongresi, 9-12 Kasım 2017 tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Girne kentinde 1600 kişinin katılımıyla yapıldı. Kongreye yönelik düzenlenen basın toplantısına, Kongre Başkanı ve UVECD Başkanı Prof. Dr. Cengiz Köksal, Kongre Sekreteri Prof. Dr. H. Tankut Akay, Kongre Bilimsel Program Başkanı Prof. Dr. A. Kürşat Bozkurt katıldı.
Sinsi seyreden bu hastalıkla mücadelede en önemli aracının hareketlilik olduğunu dile getiren Prof. Dr. Cengiz Köksal, venöz tromboembolizmin toplumda görülme sıklığının gittikçe arttığını vurguladı. Hareketliliğin en önemli ve basit mücadele yöntemi olduğunu belirten Prof. Dr. Köksal, hastalığın masa başında çalışan, bilgisayar ile fazlaca uğraşan gençler-kişilerde sıklıkla gözlendiğini hatırlattı.
Modern kent hayatının bu grupta her alan hastalıkların artmasına neden olduğunu söyleyen Prof. Dr. Köksal, “Sorun, beyaz yakalıların, uzun süre masa başında hareketsiz vakit geçirenlerin, uzun süre bilgisayarın karşısında oyun, vs. nedenlerle vakit geçirenlerin esas problemi ama aynı zamandan sigara içmek, şeker hastalığı, aşırı kilo, daha önceden varis problemi olması ve kanser problemi de bacaklarda pıhtı oturma problemini tetikleyen nedenlerden birisi. Problem büyük ama korunması çok kolay” yorumunu yaptı.
Prof. Dr. Köksal, “Bir insan düşünün, uzun süre, 7 saat masa başında görev yapıyor veya uzun bir transatlantik uçuş sonrası, biraz da kilolu, sigara içmiş bir insanın bacağında oluşan ani, tek taraflı ağrı eşittir bacaklarda pıhtı oturması yani venöz tromboemboli. Bunun bir adım ötesi ve hayatı tehdit eden kısmı ise, bu problemle birlikte hiçbir neden yokken, risk altındaki hastaların ani solunum sıkıntısı çekmesi. Bu pıhtının akciğerlere doğru ilerlediğinin en önemli göstergesi. Sorun büyük ama korunma yöntemleri çok küçük, çok basit” diyerek hareketliliğin önemine vurgu yaptı.
Türkiye’deki ölümlerin yarısı kalp-damar hastalıkları nedeniyle oluyor
Sigara, beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik ve hamilelik döneminde salgılanan hormonların risk faktörleri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Köksal, bunlara ilave olarak çeşitli riskler bulunduğunu belirterek risk faktörlerini şöyle sıraladı:
Kongre Sekreteri ve UVECD Sekreteri Prof. Dr. H. Tankut Akay da basın toplantısında, derin ven trombozu ve akciğer embolisinin sinsi olma özelliği nedeniyle belirtilerinin önem taşıdığını vurguladı. Pek çok hastanın ani ortaya çıkan şiddetli ağrı ve şişlikle doktora başvurduğunu hatırlatarak, şişliğin pıhtının büyüklüğü ve seviyesine bağlı olarak değişiklik gösterebildiğini anlattı.
Prof. Dr. Akay, belirtilere yönelik olarak, “Çoğu zaman bacak şişmesine, renk ve sıcaklık değişiklikleri eklenir. Açıklanamayan nefes darlığı, derin nefes alırken göğüste ve sırtta şiddetli, batma tarzı da olabilen ağrı, öksürük ile beraber kan tükürmek belirtiler arasındadır. Derin VenTrombozu bazen hiçbir belirti göstermez ve bacaktaki pıhtıdan kopan bir parçanın yol açtığı, akciğer embolisi gibi ölümcül bir komplikasyon meydana geldiğinde teşhis edilir” diye konuştu.
Hastalığın tedavisi hakkında bilgi veren Kongre Bilimsel Program Başkanı Prof. Dr. Kürşat Bozkurt ise derin ven trombozunun geleneksel tedavisinin ilaçla yapıldığını hatırlattı. Kan sulandırıcı ilaçlarla tedavinin bazı kısıtları da bulunduğunu belirten Prof. Dr. Bozkurt, şu bilgileri verdi: “İki önemli kısıtlaması bulunmaktadır. Birincisi kanama olmaksızın yeterli kan sulanma dozunu sağlamak için dar bir tedavi aralığına sahip olmaları; ikincisi bireyler arasında son derece değişken doz yanıt ilişkisi olduğu için sürekli kan testleri ile izlenme gereksinimidir.
İdeal kan sulandırıcı ilacın gıda etkileşimi bulunmamalı, sabit dozda uygulanmalı, oral kullanılmalı ve sürekli kan tahlilleri ile izlem gereksinimi olmamalıdır. Klasik kan sulandırıcı ilaçlar bu gereksinimleri karşılamaktan çok uzaktadırlar. Bu nedenle Yeni Kuşak antikoagülan tedavi arayışlarına ve çalışmalar faktör Xa inhibitörleri ve direkt trombin inhibitörleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda direkt trombininhibitörü dabigatran ve faktör Xa inhibitörleri kullanıma girmiştir.”
Kataterlerle de erken dönemde teşhis konulabilen hastalarda başarılı tedaviler gözlendiğini belirten Prof. Dr. Bozkurt, “Bu yöntemler literatürde kateter yollu trombolitik tedavi denilen kateterlerle pıhtıyı eritici ilaçların tıkalı damara verilmesi ya da Farmako-Mekanik Trombektomi ile pıhtının kateterler yoluyla parçalanarak aynı zamanda pıhtı eritici ilacın verilmesi ya da direkt motorlu aspirasyon kateterleri ile pıhtının yüksek bir rotasyonel kuvvetle aspire edilmesini sağlayan AspirasyonTrombektomi yöntemleridir. Damar içindeki pıhtının aktif şekilde temizlenme işlemini takiben sonra geride kalan kronik darlıklar için balon anjioplasti ve stentimplantasyonu gerekebilir” dedi.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?