Türkiye’de yaşlı sayısı artıyor ve hem sosyal hem sağlık sorunları büyüyor

Yazan Hatice Pala Kaya
Kategori: Sağlık Gündemi Print

Türkiye’de yaşlıların sayısının artmakta olduğu, buna bağlı olarak toplumun-yöneticilerin önyargıları nedeniyle başta bakım olmak üzere bir dizi sorunun ortaya çıktığı vurgulandı. Ayrıca, yaşlıların sağlık sorunlarında son dönemde bazı yeni geliştirilmesi gereken alanların oluşmaya başladığı kaydedildi. Antalya’da yapılan 11. Akademik Geriatri Kongresi’nde bir araya gelen uzmanlar Türkiye’de yaşlanma ve yaşlıların sorunları ile ilgili güncel gelişmeleri tartıştılar. Akademik Geriatri Derneği (AGD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, TÜİK verilerine göre 2017 sonuna göre toplam nüfusun yüzde 8.5’una karşılık gelen 6 milyon 900 bin kişinin 65 yaş üstü olduğunu hatırlatarak artan sağlık sorunlarına dikkat çekti.

Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına, Akademik Geriatri Derneği YK Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, Akademik Geriatri Kongresi Başkanı Prof. Dr. Teslime Atlı, Kongre Sekreterleri Prof. Dr. Meltem Halil, Prof. Dr. Gülistan Bahat Öztürk ve Doç. Dr. Berrin Karadağ katıldı.

Bireylerin yaşamının son döneminde yoğun sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldığına işaret eden Prof. Dr. Karan, sözlerini şöyle sürdürdü: “İstenmeyen bir sonuç kişinin başkalarının yardımına ihtiyaç duyacak hale gelmesidir. Çoklu hastalıkları olan, çok ilaç kullanan, hareketleri azalmış, yavaş yürüyen, kendini güçsüz, yorgun hisseden veya kas gücü azalmış olan, kilo kaybı olan yaşlılar, yani kırılgan yaşlılar, bu dönemdeki olumsuzluklar için büyük risk altındadırlar. Kırılgan yaşlıların sorunlarını belirlemek, koruyucu tedbirler almak ve yaşam kalitelerini yükseltmek bizim temel çalışma alanımız.”

Türkiye’de yaşlı sayısı artıyor

Yaşlı sayısında artış gözlendiğine işaret eden AGD İkinci Başkanı Prof. Dr. Teslime Atlı ise, bu kişilerin bakımına yönelik yeni ve yenilikçi yöntemler bulunması gerektiğini vurgularken, bakım merkezlerine yönelik toplumsal önyargıların da sorun alanlarından biri olduğuna dikkati çekti. Prof. Dr. Atlı, Türkiye’de sağlık hizmetleri denilince akla genellikle hastanelerin geldiğini oysa aile hekimlerinin de önemli bir unsur olduğunun altını çizerek, “Yaşlı bakım hizmetleri, hele de huzurevi ve bakımevleri sağlık hizmeti hesabına alınmaz.

65 yaşa artık ‘Genç’ mi diyeceğiz? Genç ama riskli bir nüfusumuz var!

Oysa giderek artan yaşlı nüfus ve beklenen yaşam süresinin 80 yıla yaklaşması, bizleri daha fazla yaşlı ve engelli yaşlı ile karşı karşıya getiriyor. Dolayısı ile artan yaşlı bakım ihtiyaçlarındaki artış, hepimizi bir çözüm arayışına yönlendiriyor” dedi.

Türkiye’de uzun dönem yaşlı bakım kurumlarına bakış açısı negatif

Türkiye’de halkın ve politikacıların uzun dönem bakım kurumlarına önyargılı yaklaştığını, bu olumsuz bakışın da ileride bakım ihtiyacı duyacak yaşlı sayısındaki artış nedeniyle sorun alanı olarak ortaya çıkabileceğine işaret eden Prof. Dr. Teslime Atlı, şu bilgileri verdi: “Ön yargıları kırmadan bu durumları düzeltmek için mevcut konvansiyonel bakım hizmeti anlayışının, yaşlı merkezli-entegre bakım hizmetleri olarak değiştirilmesi gerekiyor.

Yani, yaşlanmanın yaşamın normal bir süreci olduğunun kabul edildiği, yaşlı merkezli, amacın fonksiyonel ve mutlu bir yaşlı olduğu, yaşlı, sağlıkçı ve kurumun birlikte hareket ettiği, sağlık ve bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin birbirinin içine geçtiği bir bakım hizmet sistemine ihtiyacımız var” dedi.

Türkiye’de uzun dönem yaşlı bakım hizmetleri olarak bilinen huzurevi, bakımevi, palyatif bakım, hospis ve yaşlı kreşlerinin yaygınlaşmadığını belirten Prof. Dr. Atlı şunları kaydetti: “Ülkemizde uzun dönem bakım sisteminin kurulmaya başlanması bile henüz çok yenidir. Yakın zamana kadar Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, belediyeler, valilikler, STK’lar ve özel kurumlar ayrı ayrı bu hizmetleri vermekte ilken son yıllarda birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Yaş arttıkça sağlık ve bakım harcamaları artmaktadır. Bu hizmetleri en çok 85 yaş ve üzerindekiler, kadınlar ve Alzheimer hastalarının kullandığını görüyoruz. Birçok ülkede ve ülkemizde yaşlıların bakım hizmetlerinden faydalanmak için para ödemek zorunda kaldığını görüyoruz.

Son yıllarda üzerinde çalışılan bakım sigortası ile bu sorun biraz daha kolaylaşacak gibi. Çok yakın zamana kadar, uzun dönem bakım hizmetleri bir aile sorumluluğu olarak kabul ediliyor. Halkın yüzde 80’den fazlası yaşlı akrabalara bakmanın aile sorumluluğu olduğunu düşünmektedir. Yaşlandığında huzurevinde kalma planı olanlar çok az olup, genelde eş veya çocukların kendilerine bakmasını beklemektedirler. Bu tercihler kişilerin eğitim durumu, ekonomik durumu ve yaşadığı yere göre farklılık göstermektedir.”

“Yaşlı köyleri projelerinin içinde yokuz”

Sadece yaşlıların bir arada olduğu bakım yaklaşımını onaylamadıklarına dikkati çeken Prof. Dr. Teslime Atlı, sıklıkla gündeme getirilen “yaşlı köyleri” projelerinde sadece yaşlıların bir arada olmasının sakıncalarına da vurgu yaptı. Atlı, “Çeşitli projeler var. Bu ara devletin bu konularda teşvikleri var. Türkiye’de çeşitli yerlere yaşlı köyleriyle ilgili çalışmalar var. Biz proje olarak bunun içinde yokuz. Sadece gelip bize danışıyorlar.

Yaşlılarda beslenme bozuklukları tanı ve tedavi yöntemleri

Gelin bu projenin içinde beraber yer alalım diye bize bu konuyla ilgili bir kere bile danışılmıyor. Aslında bununla ilgili dünyada birçok güzel örnekler var. Bundan yıllar önce Marmaris’te benzer bir şey yapılacaktı. Ancak, yaşlıların sadece orada bir arada olması iyi bir şey değil, moral bozucu. Bunun yerine böyle bir yer kurmak yaşama açısından kolay oluyor ama moral açısından iyi olmuyor” diye konuştu.

Beslenme yetersizliği çok sık karşılaşılan sendromlardan biri

AGD Genel Sekreteri Prof. Dr. Meltem Gülhan Halil de beslenme yetersizliğinin (malnütrisyon) yaşlılarda çok sık karşılaşılan önemli geriatrik sendromlardan biri olduğunu söyledi. Prof. Dr. Halil, “Özellikle hastalıkların seyri sırasında beslenme yetersizlikleri çok sık görülmektedir. Hastalıklar sırasında hem iştah azalmasına bağlı olarak gıda alımı azalır, hem de metabolik değişiklikler sonucu kas kaybı artar.

Malnütrisyonu olan hastaların hastalıkları daha kötü seyreder, cerrahi sonrası yaralar iyileşmez, yatak yaraları oluşur, daha çok infeksiyon gelişir, yoğun bakımlarda ve hastanelerde daha uzun süre yatarlar. Kas kaybı hastaneye yatıştan sonraki 3 ila 5 gün içerisinde çok hızlı gelişir. Bu nedenle yeterli tedavi yapılmazsa hastalar kas kaybına bağlı denge bozuklukları ve düşmeler, kırıklar gibi olumsuz sonuçlara maruz kalırlar” dedi.

Yaşlıların zayıf olması ve vücut kitle indeksinin düşük olmasının istenilen bir durum olmadığını söyleyen Prof. Dr. Meltem Gülhan Halil, şu bilgileri verdi: “Vücut kitle indeksi 24 ile 27 kg/m arasında olan yaşlıların daha uzun süre yaşadıkları ve fonksiyonel olarak daha uzun süre bağımsız kaldıkları gözlenmiştir. Tıbbi değerlendirme sonrasında beslenme yetersizliği saptanan hastalar mutlaka uygun şekilde tedavi edilmelidir.

Her 3 yaşlıdan 2’si öğün atlıyor ve günlük besin ihtiyacını karşılayamıyor

Özellikle kas kütlesi azalmış, az yemek yiyen, kilo kaybı olan zayıf, düşkün yaşlılarda oral beslenme solüsyonları oldukça fayda sağlamaktadır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda tüple beslenme veya damardan beslenme gibi alternatif seçenekler düşünülmelidir.”

B12 ve D vitamini eksikliği sık görülüyor

Yaşlılarda kas kaybını ve buna bağlı fonksiyon bozukluklarını önlemede ve tedavi etmede en önemli nokta yüksek protein desteğinin sağlanmasının gerekli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Halil, konuşmasını şöyle tamamladı: “Sağlıklı yaşlılar günde kilogramları başına 1,2-1,3 gram protein tüketmelidir. Eşlik eden hastalıkların varlığında ve hastanede yatan yaşlılarda bu hedef daha yüksek tutulmalıdır.

Her yaşlıya sağlıklı beslenme önerilerinde bulunulmalıdır. Mutlaka dengeli beslenme, protein alımının yüksek tutulması, yeterli sıvı alımı konularında bilgi verilmelidir. B12 vitamini ve D vitamini eksiklikleri yaşlılarda sık görüldüğü için hastalar bu açıdan değerlendirilmeli ve gerekli durumlarda tedavi edilmelidir.”

Yaşlı bakım hizmetlerinin yüzde 20 kadarını devlet karşılıyor

Yaşlı bakımının konusunun mali boyutlarına yönelik bilgi yetersizliğine de işaret ederek, bu konuda daha fazla veri üretilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Atlı, şu bilgileri verdi: “Bakım hizmetleri çok değişik kurumlar tarafından yapılıyor. Araştırdım ve Bakanlığa sordum ama bununla ilgili veri yok. Yaşlıların bakım hizmetlerinin genellikle yüzde 20 kadarını devlet karşılıyor. Diğer bakım hizmetleri vatandaşların cebinde çıkıyor.

Yoğun ilaç tüketimi yaşlılarda ciddi riskleri yaratıyor

Vatandaş için büyük bir külfet oluşturuyor. Yaşlı kreşleri ile ilgili bir sayı veremiyorum. Kreşlerin sayıları sürekli değişiyor ve özel yerlerde yapılıyor. Sayıları da verilmiş değil. Çok az olduğunu söyleyebilirim. Süreklilik olmadığı için veri vermek çok zor.”

Bunama sinsi ve ilerleyici bir seyir izler

Bunama (demans) sıklığının yaşlanma ile arttığını söyleyen Akademik Geriatri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gülistan Bahat Öztürk, “Bunama bir yaşlılık hastalığı olarak bilinir. Bunama, 65 yaş üzerinde %5 gibi bir sıklığa sahipken 85 yaş üzerinde bu oran %35-50’lere ulaşmaktadır. 90 yaşına ulaşmış bireylerin yaklaşık yarısı bunama hastalığından muzdariptir. Bunama hastalığı genellikle sinsi ve ilerleyici bir seyir izler. Bu nedenle genellikle yaşlılarda ortaya çıkan unutkanlık gibi sorunlar hasta ve hasta yakınları tarafından yaşlılığa bağlanabilir ve bu da tanıda gecikmelere yol açabilir” dedi.

Bunamamın en sık sebebinin Alzheimer hastalığı olduğumu dile getiren Prof. Dr. Öztürk, “Yaklaşık tüm bunama çeşitleri zaman içinde ilerler. Sonuçta, son evredeki bunama hastaları maalesef konuşamayan, yemek yiyemeyen, iletişim kuramayan bir hasta haline gelirler. Bunama hastalığında unutkanlık, kelime bulma güçlüğü, yer-yön kaybı dışında kişilik değişiklikleri ve özellikle ileri evrelerde halüsinasyon, sanrılar, evden kaçma gibi problemler olabilir. Hasta ve yakını için en yıpratıcı sorunlardan biri de budur” dedi.

Risk faktörlerine dikkat

Kongre Düzenleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Berrin Karadağ da yaşlılıkta ağır sağlık sorunlarına yol açabilecek risk faktörlerine dikkati çekerek, “İlerleyen yaşla birlikte oluşabilen özellikle görme ve duyma işlevlerindeki kayıplar, bilinçsiz ve kontrolsüz kullanılan ilaçlar, kalp-damar hastalıkları gibi etkenler düşme riskini artıran en önemli ve sık görülen risk faktörleridir. Ortalama olarak 65 yaş üzeri her üç kişiden biri düşmektedir. Bu düşmeler sonucunda da, özellikle kemik erimesi nedeni ile düşen kişilerin en az yarısında kırık oluşmaktadır” bilgisini verdi.

Düşme riskini azaltmada mekanların yaşlılara göre düzenlenmesinin önemine değinen Doç. Dr. Karadağ, “İlerleyen yaşla birlikte denge kaybı olabileceği göz ardı edilmemeli ve evdeki yeterli aydınlatma, ayakların takılmasına yol açmayacak ve kaymayacak halı veya kilim kullanılması ve lüzumsuz eşya çokluğundan kaçınılması önemlidir. Düşmelerin engellenmesi veya azaltılması için verilen özel egzersizlerle kas gücü arttırılmalı, denge ve kondisyon geliştirilmelidir. Yine düşmeye neden olabilecek ilaçlardan kaçınmak veya bu ilaçların kullanılmasının mecburi olduğu durumlarda çok dikkatli olmak gerekmektedir. Bir takım yaşam tarzı değişiklikleri ile riski en aza indirmek mümkündür. Bunların başında beslenme faktörü gelmektedir. Mutlaka kalsiyum ve D vitamini yeteli düzeyde alınmalıdır. Güneşten yeterince faydalanmak, süt ve yoğurdu sofradan eksik etmemek, bol meyve ve sebze, kuru baklagilli gıdalar ve balığı yeterli miktarlarda tüketmeye dikkat etmek, unutulmaması gereken kurallardır” diye konuştu.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla