
Türkiye’de her yıl yaklaşık 25 bin erkeğe yeni prostat kanseri tanısı konuluyor. Uzmanlar genellikle sesiz ilerleyen hastalığın özellikle genç erkeklerde yaygınlığının arttığı uyarısında bulunuyor. İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında bir araya gelen Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Karabulut ve Kanser Savaşçıları Derneği Başkanı Dr. Belma Kurdoğlu Akgün, prostat kanserine karşı düzenli tarama ve erken teşhisin hayat kurtarıcı olduğunu belirtti; kullanıma giren kişiselleştirilmiş tedaviler sayesinde prostat kanserine karşı yeni bir dönemin başladığının müjdesini verdi.
Movember Farkındalık Ayı kapsamında, Astellas Türkiye’nin koşulsuz desteğiyle gerçekleştirilen prostat kanseri farkındalık toplantısında; Türkiye’deki prostat kanseri tablosu değerlendirildi ve tanı ile tedavideki son gelişmeler aktarıldı.
Türkiye’de her yıl ortalama 25 bin erkeğe yeni prostat kanseri tanısı konulduğunu belirten Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, “Prostat kanseri hem dünyada hem de ülkemizde ikinci en sık görülen kanser türü. Yaşla beraber görülme sıklığı artıyor. 70 yaşından sonra ne yazık ki erkeklerde birinci sıraya oturuyor” dedi.
Prostat kanserinin önlenebilir bir kanser olduğunu belirten Prof. Dr. Karadurmuş, 3 hastadan birinde hiçbir belirti görülmeden tanı konulduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Tüm kanserlerde olduğu gibi prostatta da yaklaşık yüzde 30 oranında hiç şikâyet oluşmaz ve son derece sinsi seyreder. Prostat kanserinde aile öyküsü çok önemli. Eğer kişinin babasında kanser öyküsü varsa risk 2 kat, eğer kardeşinde varsa 3 kat artıyor. Hem babada hem de erkek kardeşte varsa toplumun geneline göre risk 5 kat artıyor.
Prostat kanseri için beklenen yaş 70 yaş üstü olsa da 40 – 45 yaşında bile vaka görebiliyoruz. Tüm bu nedenlerle 40 yaşından itibaren erkeklerin yılda bir ürolojik muayeneye gitmesini öneriyoruz. Ürolojik muayenenin başlaması gereken yaş prostat için 50’dir. İdrar yapma güçlüğü ve sık idrara çıkma, bel – sırt ağrısı gibi klinik bulgular varsa vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Ürolojik muayeneyle birlikte özellikle 50 – 70 yaş arasındakilerin yılda bir kez PSA testini (Prostat Spesifik Antijen) yaptırması gerekir.”
Prostat kanseri dahil birçok tümörde, özellikle egzersizin kanser nüksünü azalttığının altını çizen Prof. Dr. Karadurmuş, “Bu nedenle, hastalarımıza sağlıklı ve doğal beslenmenin yanı sıra düzenli egzersiz yapmayı öneriyoruz. Ayrıca, stresten uzak, aşırı yorgunluğa neden olabilecek iş ortamlarından kaçınmaları, katkı maddesi içeren gıdalardan uzak durmaları gerektiğini vurguluyoruz” dedi.
‘Türkiye Prostat Kanseri Haritası Çalışması’nın sonuçları açıklandı
Geleceğe dair en önemli hedeflerden birinin, prostat kanseri hastalarının seksüel fonksiyonlarını bozmadan, uzun soluklu bir yaşam sürmelerini sağlamayı başarmak olduğunu belirten Prof. Dr. Karadurmuş, “Prostat kanseri sanıldığının aksine geçmişte genellikle 70 yaş üzeri hastalarda görülen, dolayısıyla da cinsel aktivitenin çok konuşulmadığı bir hastalık durumundaydı.
Günümüzde ise bireylerin daha erken yaşlarda tanı alabildiğini görüyoruz. Tedaviye bağlı cinsel isteksizlik, önemli bir kişisel sorun olmanın ötesinde aileleri de ilgilendiren, psikolojik travmalara neden olan bir mesele olmaya başladı. Bu nedenle özellikle genç yaştaki hastaların tedavi süreçlerinde bunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bu gibi durumları azaltacak ya da tolere edilebilir hale getirecek yöntemler geliştirmek adına psikologlar, psikiyatri uzmanlarımız, ürologlarla birlikte çalışmalarımıza devam ediyoruz.”
Türkiye’de kanserin genellikle fobik bir hastalık olarak görüldüğünü ve toplumda önemli bir kesimin kanseri ölümle eşdeğer tuttuğunu ifade eden Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Karabulut da “Toplumda tedavilerin çok zor olduğu, yan etkilerinin yüksek olduğu, her hastanın kemoterapi aldığı ve bu hastalığın ölümcül ya da süründürücü olduğu yönünde güçlü bir inanış var. Bu nedenle, var olan tabuların yıkılması için büyük çaba sarf ediyoruz” dedi.

Toplantıda prostat kanserinin tedavisindeki güncel yaklaşımları anlatan Prof. Dr. Bülent Karabulut, kişiselleştirilmiş tedavi yöntemlerinin bu alanda yeni bir dönem başlattığını vurgulayarak şunları aktardı: “Prostat kanseri tedavisinde cerrahi, radyoterapi, ilaç ve nükleer tıp uygulamaları sayesinde son 15 yılda büyük gelişmeler kaydedildi. Robotik cerrahi komplikasyon ve yan etkileri azaltarak hastaların hastanede kalış sürelerini kısalttı, gelişen radyoterapi teknikleri ise tedavi başarısını artırdı, yan etkileri azalttı.
Moleküler onkoloji alanındaki ilerlemeler sayesinde de genetik değişikliklere yönelik hedef ilaçlar, moleküler tedaviler ve immünoterapiler prostat kanseri tedavisinde giderek daha fazla yer buluyor. Tümörün sahip olduğu genomik değişikliği tespit ederek buna odaklı bir tedavi planı oluşturulur. Son iki yılda, bu alanda önemli ilerlemeler ve oldukça başarılı sonuçlar kaydedildi. Tüm bu tedavilerde asıl hedef; doğru hastaya doğru zamanda en uygun tedaviyi uygulayarak tümörün biyolojisine göre kişiye özel planlar geliştirmek.”
Prof. Dr. Başar: Prostat kanserinde erken tanı ve tedavi ile başarı %90’ların üzerinde
Prof. Dr. Karabulut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Prostat kanseri, uzun soluklu bir tedavi süreci gerektirir. Yeni nesil ilaçlarla, eski tedavilere kıyasla 3–4 kat daha fazla tümör yanıtı, daha uzun yaşam süresi ve daha yüksek hastalıktan kurtulma oranı elde ediliyor. Bu oranlar bizi, prostat kanserini kronik bir hastalık haline getirme hedefimize daha çok yaklaştırdı. Son 15 yıldaki bu gelişmelerle birlikte, üzerinde çalışmaları devam eden ilaç kombinasyonları, gelecekte çok daha güçlü ve etkili tedavilerin önünü açacak.”
20-25 yıl önce hayalini kurduğumuz birçok uygulamayı artık bugün yapabildiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Karabulut: “Örneğin; ‘Yumurtalıkları almadan testosteron üretimini bir iğne veya hapla durdurabilir miyiz?’ diye düşünüyorduk. Bu hayal artık gerçek oldu. Yine “Daha güçlü ilaçlar geliştirilse başarı oranlarımız artar mı?” diye sorguluyorduk.
Günümüzde yeni ilaçlar yan etkisiz ve konforlu şekilde kullanılabiliyor. Akıllı ilaçlar, kişiye özel gen testleri ve bu testlere göre belirlenen immünoterapiler, günümüzün rutin uygulamaları arasında yer alıyor. Bir zamanlar ütopik görülen “PSA’ya özel atom tedavileri geliştirilmesi” ise 2025 itibarıyla gerçeğe dönüştü. Gelecek dönemde prostat kanseri riski taşıyan ailelerde kişiye özel takip programlarının ve gen temelli risk analizlerinin önem kazanacağına dikkat çekti.
Prostat kanserinin erken teşhis edilebilen ve bu yüzden farkındalık çalışmalarının büyük önem taşıdığı bir hastalık olduğunu belirten Kanser Savaşçıları Derneği Başkanı Dr. Belma Kurdoğlu Akgün, “Derneğe başvuran prostat kanseri hastalarının sayısı yok denecek kadar az. Amacımız; geniş kitlelere uzmanlarımız aracılığıyla en doğru bilgileri ulaştırarak hastalık farkındalığını artırmak” dedi.
Kadınların erkekleri taramaya yönlendirmedeki rolüne dikkat çeken Dr. Belma Kurdoğlu Akgün, şunları kaydetti: “Kadınların bilinçlenmesi, erkeklerin farkındalığını artırmak için çok önemli. Prostat kanseri maalesef Türkiye’de hâlâ bir tabu. Eşler, kardeşler, partnerler ve kız çocukları, teşhis sürecinde ‘birincil sağlık yöneticisi ve tetikleyici’ olarak hayati bir role sahip. Araştırmalar, erkeklerin kadınlara kıyasla önleyici sağlık hizmetlerini kullanma ve semptomları ciddiye almada daha isteksiz olduğunu gösteriyor.
Erkek partnerlerindeki idrar sorunları, sık tuvalete çıkma gibi belirtileri ilk fark eden, randevu almayı teşvik eden, doktora gitme konusundaki erteleme davranışını kıran ve tarama sürecinde psikolojik destek sağlayan çoğunlukla kadınlardır. Kadınların bu ‘teşvik edici’ rolü olmadan, teşhisler gecikebiliyor. Bu nedenle kadınlarımıza da prostat kanserinin belirtilerini anlatıyor, eşlerini yılda bir kez kontrole yönlendirmelerini istiyoruz. Kadınlar sosyal medyadaki paylaşımlara ve sivil toplum kampanyalarına daha çok katılıyor. Kadın bilirse kocasını ve çocuklarını doğru yönlendirebiliyor.”
Prostat kanseri neden olur? Belirtileri ve tedavi yöntemleri
Erkeklerin prostat taramasına katılımını engelleyen en büyük nedenlerin; utanç, mahremiyet endişesi, ağrı korkusu ve muayeneyi ‘erkekliğe tehdit’ olarak algılama olduğunu belirten Dr. Kurdoğlu, “Bu faktörler, doktora başvuruyu geciktirerek, hastalığın daha ileri bir evrede yakalanmasına yol açıyor. Bu tabuları kırmak için prostat kanserinin toplumda daha çok konuşulması, medyada, uzmanlar ve STK’lar aracılığıyla doğru mesajların verilmesi gerekiyor. Ailesinde prostat kanseri ya da diğer risk faktörleri olanların 40’lı yaşlardan itibaren PSA ve klinik muayene yaptırması büyük önem taşıyor” dedi.
Astellas Türkiye Genel Müdürü Nilay Tarr ise prostat kanseri farkındalığı konusunda bugüne kadar verdikleri desteği sürdüreceklerini belirterek, şunları söyledi: “Toplum sağlığının korunması adına erken teşhisin önemine dikkat çekebilmek, Astellas olarak en büyük önceliklerimiz arasında.
Bu doğrultuda, prostat kanseri hakkında toplumsal bilinç oluşturmak, erken tanının hayat kurtarıcı rolünü vurgulamak ve erkekleri düzenli kontroller konusunda teşvik etmek amacıyla yürütülen farkındalık çalışmalarını uzun yıllardır destekliyoruz. Önümüzdeki dönemde de sağlık profesyonelleri, sivil toplum kuruluşları ve toplumun farklı kesimleriyle iş birliği içinde, farkındalığı artıracak projeleri hayata geçirmeye devam edeceğiz.”
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?