Antibiyotik direncini önlemek için tedaviye bilimsel veri sağlanarak çözüm aranmalı

Yazan Hatice Pala Kaya
Kategori: Sağlık Gündemi, Üye Yazıları Print

foto-2Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Başkanı Prof Dr. Çiğdem Kayacan, antibiyotik kullanımında yeni yaklaşımların ön plana çıktığını, bu süreçte mikrobiyolojinin öneminin arttığını vurguladı. 37. Türk Mikrobiyoloji Kongresi kapsamında antibiyotik direnci, ülkemizde antimikrobiyal direncin yüksek olmasının sebepleri hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Kayacan,  Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın konuyla ilgili sorularını yanıtladı. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Kayacan, yaptığı açıklamada antibiyotik direnci konusunda toplumda bilinçlenmenin arttığını vurguladı. Antibiyotiklerin, bakterileri ortadan kaldırıp, bakteriyel enfeksiyonları tedavi ettiğini hatırlatan Prof. Dr. Kayacan, son dönemde her türlü antibiyotiğe dirençli bakterilerin gözlendiğini kaydetti.

Kayacan, ABD ve Avrupa’da yılda 50 bin hastanın antibiyotik direncine bağlı nedenlerle öldüğünü açıkladı. İngiltere’de yapılan bir çalışma ve projeksiyona göre, bugünkü dezavantajlı durum ve sorunlar aynen devam ederse 2050 yılında dünyada antibiyotik direncine bağlı ölümlerin yılda 10 milyona kadar yükseleceğinin hesaplandığını belirten Prof. Dr. Kayacan, bu nedenle bütün dünyada bir seferberliğin ortaya çıktığını anlattı.

Gelinen süreçte, dünyanın tamamında bilinçlenmeye bağlı olarak, antibiyotik direncinin öneminin farkına varıldığını kaydeden Prof. Dr. Çiğdem Kayacan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Mikrobiyolojinin işi; bir enfeksiyon varsa, onun tanısını koymak ve tedavisini yönlendirmek için bütün işlemleri laboratuvar bazlı yürütmektir yani tedaviye bilimsel veri sağlamaktır. Bu bilimsel veriyi sağlamak için de ilk önce şunun saptanması gerekir; bir enfeksiyon varsa burada antibiyotik kullanılacak mı kullanılmayacak mı yani enfeksiyon bakteriyel mi değil mi? Eğer bakteriyelse hangi bakteri, sonra da o bakteriye hangi antibiyotik etkili, bunların saptanması gerekir. Bu üç aşamayla giderek önce tanı kesinleştirilir, ondan sonra da tedavi yönlendirilir.

foto-3

Prof. Dr. Çiğdem Kayacan şunları kaydetti: “Mikrobiyoloji laboratuvarları, ulaştırılan klinik örneklerle işlemlerini yapıp, hastalığın tanısını koyar. Tedavi için yol gösterici bilgiyi sunar. Fakat raporun gösterdiği şu ki, laboratuvarlara yeterince örnek gönderilmiyor. Örnek gönderilmemesi ne demektir? Mesela; bir kişinin beta hemolitik streptokok enfeksiyonu varsa, o kişiden boğaz kültürü için örnek alınmamış olması, dolayısıyla hastaya bakan klinisyenin hastanın durumunu kabaca değerlendirip, laboratuvar tanısı olmadan tedaviyi, ki bu sıklıkla antibiyotiktir, uygulamış olması kanıta dayalı olmayan bir yaklaşımdır.

Bunun ortadan kalkması gerek çünkü antibiyotik kullanımını gerektirecek bir kanıt olmadan rastgele uygulanan antibiyotik tedavileri yüzünden direnç sorunu bu kadar vahim hale geldi ve acil gündem oluşturdu. Takım çalışması yapılması gerekiyor. Yani klinik ve laboratuvar bir arada ve koordinasyon içinde enfeksiyonun tanı ve tedavisini yapmalıdır. Bir de, tüm uygulama hatalarının istikrarlı denetimle düzeltilmesi gerekir.”

Antibiyotiklerin en önemli buluşlardan biri olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kayacan, antibiyotiklerin kullanımı konusundaki mevcut direnç sorunu yönünden, bu aşamada mikrobiyolojinin kritik bir rol oynamaya başladığının altını çizdi.

Prof. Dr. Öztürk: İnmede trombolitik tedavide onam formu kaldırılmalı

Direnç sorununun fark edilmesiyle birlikte, gelecekte ne yapılabileceğine yönelik bir sorunun ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Kayacan, “Enfeksiyonlar var ve devam edecekler, peki şimdi ne yapacağız? Antibiyotiklerin tedavi panelinden kaybolması veya kaybolmaya yakın bir noktada duruyor olmamız çok panikletici bir şey. Bütün dünyada bir seferberlik ilan edildi. Bu seferberlikte, antibiyotiklerin yerine geçecek bazı farklı ilaçların bulunabilmesi için çalışmalar yapılıyor. İkinci soru, elde kalan antibiyotikleri yine de en mantıklı nasıl kullanabiliriz? Bir antibiyotik, bir bakteriye etkili değilken, diğerine etkili olabilir. Elimizde kalmış olan bu etkiyi, hala uygun olabilecek durumlarda biraz daha uzun vadeli kılabilmek arayışı devam ediyor. Yani, mevcut antibiyotiklerden işler durumda olanları en doğru şekilde kullanmak arayışı sürüyor” dedi.

Prof. Dr. Kayacan, ambalajlı gıdalarda koruyucu olarak, hayvancılıkta da büyümeyi-gelişmeyi teşvik edici olarak gereksiz antibiyotik kullanımlarının mutlaka denetlenmesi ve önlenmesi gereğini vurguladı.

Prof. Dr. Gür: Reçetesiz antibiyotik satışının durdurulması katkı verdi

Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti (TMC) Antibiyotik Duyarlılık Testlerinin Standardizasyonu Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Deniz Gür ise, antibiyotik kullanımında en sık yapılan hataların viral enfeksiyonlarda antibiyotik kullanımı ile verilen tedaviyi yarım bırakmak olduğunu söyledi. Antibiyotiklerin sadece bakteriyel enfeksiyonlara karşı kullanılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Gür, “Bizim ülkemiz antibiyotiklerin en fazla yanlış kullanıldığı yerlerden biri. Viral enfeksiyonlarda da antibiyotik kullanılıyor. Hatta hastalar bir hekime gidiyor, hekim çok bilinçli ve viral bir enfeksiyonunuz var diyerek, antibiyotik vermiyor.

Hasta bundan memnun kalmıyor. Bana bir ilaç bile vermedi diyor. Yani antibiyotikler gerekli olmadığı yerde ve yanlış yere kullanılıyor. Bir mikrobiyolog, bir enfeksiyon kuşkusunda kültürü, antibiyotik duyarlılık testini yapar ve eğer bakteriyel bir etken saptadıysa, o etkene en etkili olacak antibiyotikleri bildirir, rapor eder. Bu testlerin doğru yapılması ve etkene yönelik doğru antibiyotiklerin bildirilmesi gereklidir ama bu veriler dikkate alınmadan bir tedavi yapılırsa, bu yanlış bir uygulama olur” dedi.

Antibiyotik kullanımında Artvin Avrupalı çıktı! En fazla kullanım Şanlıurfa’da oldu

Toplumda bilinçlenme ile birlikte reçetesiz antibiyotik kullanımının engellenmesinin önemli bir katkı verdiğini anlatan Gür, hassasiyetin daha da artması gerektiğinin altını çizdi.

Yrd. Doç. Dr. Karatuna: Hastalar antibiyotik tedavisini yarıda bırakıyor, bu da risk

Antibiyotik Direncinin Kontrolü Çalışmalarında Dünya Sağlık Örgütü Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Onur Karatuna da hastaların daha bilinçli antibiyotik kullanmasının önemli olduğunu belirterek, “Ülkemizde her doktor hastasına uygun antibiyotik kullanımının ne olduğunu açıklamalıdır. Sabah-akşam günde iki tane demek yeterli değil, özellikle şunu vurgulamak gerekiyor, bazı hastalar bir-iki doz sonra, bir-iki gün sonra kendilerini iyi hissediyorlar ve antibiyotik tedavisini yarıda bırakıyorlar. Bu antibiyotik direncinin gelişmesi için en çok suçlanan davranış şekillerinden biri. Hasta kendini iyi hissetse dahi, tedavisini sonlandırmaması gerekiyor” dedi.

Karatuna, uygun dozda kullanıldıktan sonra artan antibiyotik varsa onların da başkaları tarafından bilinçsizce kullanılmaması için imha edilmesi gerektiğini belirtti. Hastaların sadece reçete edilen antibiyotikleri kullanması gerektiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr.  Karatuna, “Halkımız kültür olarak antibiyotik kullanmayı seviyor. Çevresinde benzer şikayetlere sahip bir arkadaşı varsa, onun da aynı antibiyotiği kullandığı sık görülen bir yanlış. Mutlaka kendini hasta hisseden kişinin de doktora gidip, antibiyotik reçetesi elde etmesi gerekiyor” diye konuştu.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla