Genetiği değiştirilmiş hücre terapisi kanseri yok etmekte başarı sağladı

26 Aralık 2014   |    14 Mart 2022    |   Kategori: Güncel / Literatür, ONCOLife, Onkoloji Print

hucre-terapisi-losemiİleri lösemili hastalarda yapılan en büyük klinik çalışma
Kanserli hücrelere saldırmak ve onları yok için vücudun kendi immün sisteminden yararlanan hücre-bazlı, hedeflenmiş immünoterapi, kanser tedavisinde yeni bir yaklaşım ancak klinik çalışmalar bu yöntemin büyük bir gelecek vaat ettiğini gösteriyor. Science Translational Medicine Dergisinde yayımlanan ileri lösemili hastalarda bugüne kadar gerçekleştirilen en büyük klinik çalışmanın sonuçlarına göre, kendi immün hücrelerinin genetik olarak modifiye edilmiş versiyonlarıyla tedavi edilen hastaların %88 tam remisyona ulaştı.

oncolife-logo3Yürüttükleri çalışmanın sonuçlarını yorumlayan Memorial Sloan Kettering Hücre Mühendisliği Merkezi Direktörü ve çalışmanın kıdemli yazarı Prof. Dr. Michel Sadelain, “Bu olağandışı sonuç, hücre tedavisinin tüm konvansiyonel tedavileri tükenmiş olan hastalar için güçlü bir tedavi yöntemi olduğunu gösteriyor. İlk bulgularımız, daha geniş bir hasta kohortunda desteklendi ve kanserle savaşta bu yeni terapötik yaklaşımı geliştirmek için yeni klinik çalışmaları gözden geçirmeyi sürdürüyoruz” diyor.

Grip gibi yaygın bir virüsten farklı olarak, insan bağışıklık sistemi kanser hücrelerini yabancı bir unsur olarak tanımaz ve bu nedenle hastalığı ortadan kaldırmada dezavantajlıdır. Memorial Sloan Kettering Kanser Merkezi araştırmacıları, günümüzdeki en heyecan verici kanser tedavi yöntemlerinden biri hakkında umut vaat eden bulgular elde ettiler. İleri lösemili hastalar üstüne yapılan ve kendi alanında bugüne kadar yapılmış olan en büyük klinik çalışmada, genetik olarak modifiye edilmiş immün hücrelerin tedavide kullanılması ile hastaların %88’inde tam remisyona ulaştığı saptandı.

B hücrelerinde gelişen kan kanseri tiplerinden biri olan, erişkin B hücresi akut lenfoblastik löseminin (B-ALL), hastalarından çoğunda relaps gerçekleştiği için, tedavisi güçtür. Relaps olan B-ALL hastaları çok az tedavi seçeneğine sahiptir ve sadece % 30 oranında hasta salvage (kurtarma) kemoterapisine yanıt veriyor. Başarılı bir kemik iliği nakli olmadan, çok azı uzun dönem sağkalım umuduna sahiptir.

Bu çalışmada, 16 relaps olmuş B-ALL hastasına, genetik olarak modifiye edilmiş T hücreleri adı verilen kendi bağışıklık hücrelerinden oluşan bir infüzyon verildi. Hücreler, C19 proteini içeren kanser hücrelerini tanımak ve tahrip etmek için “yeniden eğitildi”. Genel tam yanıt oranı tüm hastalar için %88 iken, tedaviden önce tespit edilebilen hastalığı olanlar bile %78 tam yanı oranına sahipti. Bu oran tek başına salvage kemoterapinin tam yanıt oranından çok ciddi yüksekti.

Hücreye-Dayalı Tedavilerde Bilimsel Başarıların Öyküsü
brentjens-riviere-v2On yıldan uzun süredir, Memorial Sloan Kettering’deki araştırmacılar kanseri tanımak ve ona saldırmak için vücudun kendi T hücrelerini yeniden inşa etmenin yollarını araştırıyor. Araştırmacılar 2003’te, B hücrelerinde bulunan CD19 proteinini tanımak için inşa edilen T hücrelerinin, farelerde B hücresi kanserlerini tedavi etmek için kullanılabileceğini ilk kez bildirmişlerdi. Memorial Sloan Kettering Hücresel Terapötikler Direktörü ve çalışmanın yazarlarından biri olan Prof. Dr. Renier Brentjens, “Memorial Sloan Kettering, bu CD19-hedefli yaklaşımı kullanarak B-ALL hastalarında başarılı sonuçlar bildiren ilk merkezdir. Bu teknolojiyi en başından geliştirmek için on yıldan fazla bir süre çalışıp, kendi hastalarımda ilk elden hayret verici sonuçlara tanıklık etmek tüm ekibimiz için son derece sevindirici.”

Mart 2013’te, aynı araştırmacı ekibi ilk kez, hücre terapisi ile tedavi edilmiş beş ileri B-ALL hastasının sonuçlarını bildirdi. Belirgin şekilde, beş hastanın tamamı tam remisyona ulaştı.

Sonuçlar Yeni Tedavinin Potansiyelini Gösteriyor
Bu çalışmada, 16 hastanın yedisi (%44) tedaviyi takiben başarılı bir şekilde – B-ALL hastaları için standart tedavi ve tek küratif seçenek olan- kemik iliği nakli geçirebildi. Üç hasta tam remisyona ulaşmadaki yetersizlik nedeniyle uygun bulunmadı, üç hasta daha önceden var olan tıbbi koşullar nedeniyle uygun bulunmadı ve bir hasta hala potansiyel bir kemik iliği nakli için değerlendiriliyor. Tarihsel olarak, relaps gösteren B-ALL hastalarının sadece %5’i kemik iliği nakline geçiş yapabiliyor.
hucre-graf-terapiÇalışma ayrıca ateş, kas ağrısı, düşük kan basıncı ve nefes almada güçlük gibi şiddetli grip-benzeri semptomları kapsayan, sitokin salma sendromu olarak adlandırılan, hücre terapisinin yan etkilerini yönetmek için de rehberlik sağlamaktadır. Araştırmacılar, bu sendromu geliştirmek için daha fazla riske sahip hastaları belirleyebilen tanısal kriterleri ve laboratuar testlerini geliştirdiler. Hücre terapisinin diğer tipteki kanserlere uygulanıp uygulanamayacağını belirlemek için ilave çalışmalar devam ediyor ve B-ALL hastalarının frontline tedavi olarak hedeflenmiş immünoterapiden faydalanıp faydalanamayacağını test etmek için çalışmalar planlanıyor.

Kaynak: Efficacy and Toxicity Management of 19-28z CAR T Cell Therapy in B Cell Acute Lymphoblastic Leukemia. M. L. Davila, I. Riviere, X. Wang, S. Bartido, J. Park, K. Curran, S. S. Chung, J. Stefanski,J. Hosey, H. Quintanilla, M. Gonen, G. J. Roboz, P. Maslak, D. Douer, M. G. Frattini, S. Giralt, M. Sadelain, R. Brentjens. Science Translational Medicine, 2014; 6 (224): 224ra25 DOI: 10.1126/scitranslmed.3008226

Makalenin tam metnine aşağıdaki linkten ulaşılabilmektedir:

Abstract
We report on 16 patients with relapsed or refractory B cell acute lymphoblastic leukemia (B-ALL) that we treated with autologous T cells expressing the 19-28z chimeric antigen receptor (CAR) specific to the CD19 antigen. The overall complete response rate was 88%, which allowed us to transition most of these patients to a standard-of-care allogeneic hematopoietic stem cell transplant (allo-SCT). This therapy was as effective in high-risk patients with Philadelphia chromosome–positive (Ph+) disease as in those with relapsed disease after previous allo-SCT. Through systematic analysis of clinical data and serum cytokine levels over the first 21 days after T cell infusion, we have defined diagnostic criteria for a severe cytokine release syndrome (sCRS), with the goal of better identifying the subset of patients who will likely require therapeutic intervention with corticosteroids or interleukin-6 receptor blockade to curb the sCRS. Additionally, we found that serum C-reactive protein, a readily available laboratory study, can serve as a reliable indicator for the severity of the CRS. Together, our data provide strong support for conducting a multicenter phase 2 study to further evaluate 19-28z CAR T cells in B-ALL and a road map for patient management at centers now contemplating the use of CAR T cell therapy.

 

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla