Prof. Dr. Gülten Taçoy: Erken Tanı Pulmoner Hipertansiyon Tedavinde Hayat Kurtarıyor!

Yazan Hatice Pala Kaya
2 Haziran 2025  |   Kategori: Kardiyoloji, Sağlık Gündemi Print

Pulmoner hipertansiyonun nadir görülen bir hastalık olmasına rağmen, yaşlanan nüfusla birlikte görülme sıklığının hızla arttığına dikkat çeken Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülten Taçoy, en büyük sorunun hastalığın tanısında yaşanan gecikmeler olduğunu kaydetti. Pulmoner hipertansiyonun erken dönemde belirti göstermediğini ve genellikle ileri evrelerde yakalandığını ifade eden Prof. Dr. Taçoy, “Bu hastalık ne yazık ki çoğunlukla astım gibi daha yaygın solunum yolu hastalıklarıyla karıştırılıyor. Bu da tanıda 3-4 yıla kadar gecikmelere yol açıyor. Özellikle tedaviye yanıt vermeyen nefes darlığı gibi şikayetlerde mutlaka ileri merkezlerde detaylı tetkik yapılması gerekiyor. Uygun merkezlerde tanı konulması çok daha hızlı oluyor” dedi.

Akciğer yüksek tansiyonu olarak da bilinen ve her yaştan insanı etkileyebilecek bir hastalık olan pulmoner hipertansiyon konusunda Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice Pala Kaya’ya açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Gülten Taçoy, hastalığın tanı ve tedavi süreçlerindeki güncel gelişmeleri değerlendirdi.

Erken tanı için doğru merkezlere yönlendirme şart

Yetişkin yaş grubundaki hastaların tanı sürecinde dağınıklık yaşandığını belirten Taçoy, uygun sağlık merkezlerine yönlendirilmenin bu süreci ciddi anlamda kısalttığını, Türkiye genelinde pulmoner hipertansiyon tanı ve tedavisinde uzmanlaşmış yaklaşık 26-30 merkez bulunduğunu ve bu merkezlerin büyük çoğunluğunun üniversite hastaneleri bünyesinde yer aldığını bildirdi. Prof. Dr. Taçoy, “Amacımız erken tanı koyabilmek. Çünkü günümüzde tıbbi imkânlar çok gelişmiş olmasına rağmen, bu hastalar genellikle en az 3-4 yıl boyunca uygun olmayan yerlerde takip ediliyor. Bu da hem tanıyı geciktiriyor hem de tedaviyi zorlaştırıyor” dedi.

Prof. Dr. Serdar Kula: Nefes darlığı ve bayılma pulmoner hipertansiyon belirtisi olabilir!

Pulmoner hipertansiyonun en sık nedeni kalp hastalıkları

Hastalığın en sık görülme nedeninin kalp hastalıkları kaynaklı olduğuna işaret eden Taçoy, “Gündelik hayatta karşılaştığımız birçok kalp hastalığı pulmoner hipertansiyona yol açabiliyor. Örneğin; kapak hastalıkları bu durumla ilişkili olabilir. Ancak bizim esas dikkat çekmek istediğimiz grup, pulmoner arteriyel hipertansiyon. Bu hasta grubu, tedavisi oldukça zor ve ölüm riski yüksek bir tabloyla karşı karşıya kalabiliyor” diye konuştu.

‘Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon’ en tehlikeli alt grup

Prof. Dr. Gülten Taçoy, hastalığın en riskli formunun ‘Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon’ (PAH) olduğunu belirterek, yaşam süresini ciddi şekilde etkileyen, tedavisi güç ve seyri ölümcül olabilen nadir hastalık gruplarından biri olarak öne çıktığını anlattı.

Pulmoner arteriyel hipertansiyonun, diğer pulmoner hipertansiyon türlerinden ayrılan bazı önemli özellikler taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Taçoy, “Bu hastalık daha çok genç yaşta ortaya çıkıyor ve özel ilaç tedavileri gerektiriyor. Ancak bu tedavilere geçmeden önce mutlaka doğru tanının konulması şart. Bu da sağ kalp kateterizasyonu adı verilen, anjiyografiye benzeyen ileri tetkiklerle mümkün olabiliyor. Ülke olarak bu konuda şanslıyız ve sağlık altyapımız güçlü. Gerekli tüm ilaç grupları elimizde mevcut ve hastalara ulaştırılabiliyor. Ancak burada en kritik nokta, hastanın zamanında uygun bir merkeze başvurması. Hastalığının farkında olup, üniversite hastaneleri gibi yetkin merkezlere yönelmesi tanı ve tedavi sürecini hızlandırıyor” dedi.

Prof. Dr. Serdar Kula: Pulmoner Hipertansiyonla mücadelede en büyük güç, farkındalık

Genç Kadınlarda Görülen PAH, yüksek ölüm riski taşıyor

Pulmoner arteriyel hipertansiyonun özellikle genç kadınlarda görülen ve ölüm riski yüksek seyreden bir formu olduğuna değinen Prof. Dr. Taçoy, idiyopatik form olarak adlandırılan bu türün genellikle 30’lu ve 40’lı yaşlarda ortaya çıktığını, gebelik sürecinin bu hastalıkta ciddi risk oluşturduğunu vurguladı. Taçoy, “Özellikle gebelik döneminde bu hastalığın kötüleşme riski artıyor. Ne yazık ki gebelik sırasında kaybettiğimiz hastalarımız oldu. Her kadın çocuk sahibi olmak istiyor fakat bu hastalığın yönetiminde duygusal değil, klinik olarak en doğru kararı verebilmek büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.

Hastalığın çok yönlü bir yapıya sahip olduğunu kaydeden Prof. Dr. Taçoy, konnektif doku hastalıkları, özellikle skleroderma ile doğumsal kalp hastalıklarının ileri evrelerinin de pulmoner arteriyel hipertansiyona yol açabileceğini söyledi. Tanı sürecinde hastalığın altında yatan nedenin doğru şekilde belirlenmesinin tedavi açısından kritik olduğunu vurgulayan Taçoy, “Hangi nedene bağlı geliştiğini ortaya koyduktan sonra, tedaviye en erken aşamada başlamayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.

Organ nakli kararı, tanı anında öngörülebiliyor

Prof. Dr. Gülten Taçoy, pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH) hastalarında, ilaç tedavilerine yanıt alınamayan durumlarda hastalığın özellikle ileri evrelerinde organ naklinin gündeme geldiğini belirterek, bu sürecin erken öngörülebileceğine dikkati çekti. Taçoy, “Bazı hastalarda daha tanı koyar koymaz, eldeki klinik verilere göre ilerleyen dönemde organ nakli gerekebileceğini tahmin edebiliyoruz. Genellikle ilaç kombinasyonlarıyla başlanıyor, ancak bu tedavilere yeterli yanıt alınamazsa, hastalar transplantasyon listesine alınıyor” dedi.

Akciğer (pulmoner) embolisi nedir, neden olur? Belirtileri ve tedavisi

Başarılı nakil örnekleri umut veriyor

Özellikle genç yaşta tanı konulan hastalarda organ nakli sürecinin iyi planlanması gerektiğine vurgu yapan Taçoy, bir vakayı da şu sözlerle aktardı: “Gazi Üniversitesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Serdar Kula ile takip ettiğimiz 20 yaşındaki bir hastamız, Ankara Şehir Hastanesi’nde akciğer nakli oldu. Bu zor süreci çocukluktan erişkinliğe birlikte taşıdık. Nakil sonrası 5. ayında, sağlıklı bir şekilde bizi ziyarete geldi. Bu tür başarılar, multidisipliner yaklaşımın önemini gösteriyor.”

SGK Tüm İlaçları Karşılıyor

Pulmoner hipertansiyon tedavisinde kullanılan tüm ilaçların Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılandığını vurgulayan Prof. Dr. Gülten Taçoy, “Bu konuda hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz. Eskiden tedaviye başlama sürecinde gecikmeler olabiliyordu, o sıkıntı aşıldı. Artık aynı anda iki ilacı birden başlayabiliyoruz. Bu da Avrupa ve ABD kılavuzlarıyla tam uyum sağladığımız anlamına geliyor. Tedavide bir gecikme yaşamıyoruz” dedi.

Yeni ilaçlar gündemde, SGK onay süreci bekleniyor

Son dönemlerde geliştirilen Sotatercept etken maddeli ilacın pulmoner hipertansiyon tedavisinde önemli bir fark yaratabileceğini ifade eden Prof. Dr. Taçoy, “Bu ilaç, daha kompleks bir etki mekanizmasına sahip. Mevcut tedavilerin üzerine eklendiğinde, sağ kalım süresini daha da uzattığı görülüyor. Bu nedenle hastalarımız için umut verici bir gelişme” diye konuştu. Sotatercept’in Türkiye’de henüz SGK kapsamına alınmadığını belirten Taçoy, ilacın şu anda yalnızca çok merkezli uluslararası klinik çalışmalarda kullanılabildiği bilgisini paylaşarak, “SGK, bu ilacın geri ödeme kapsamına alınmasına karar verdiği takdirde, biz de hastalarımızda bu tedaviyi uygulamaya başlayabileceğiz. Bu süreçte dünyayla paralel ilerliyoruz” diye konuştu.

Tedavide yirmi yılda büyük yol katedildi

Pulmoner hipertansiyon alanında son yirmi yılda kaydedilen gelişmelere de değinen Prof. Dr. Taçoy, şu bilgileri verdi: “Eskiden elimizde yalnızca bir-iki ilaç varken, şimdi çok sayıda etkili tedavi seçeneğimiz var. Bu da hastaların yaşam süresini anlamlı şekilde uzatıyor. Günümüzde, tedaviye düzenli uyum sağlayan hastalar uzun yıllar normal hayatlarına devam edebiliyor.”

Pulmoner hipertansiyon nedir? Nedenleri, belirtileri ve tedavisi

Tanıda ve tedavide multidisipliner yaklaşım gerekli

Pulmoner hipertansiyonun doğru tanı alabilmesi için hastanedeki birçok branşın birlikte çalışması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Taçoy, “Bu hastalık çok yönlü bir yaklaşım gerektiriyor. Kardiyoloji, göğüs hastalıkları, pediatrik kardiyoloji, romatoloji, radyoloji ve nükleer tıp gibi çok sayıda uzmanlık alanı bu sürece dahil. Gazi Üniversitesi’nde bu alanda çok değerli ekiplerle çalışıyoruz. Her bir branşın katkısı, hastanın yaşam süresi ve kalitesi açısından belirleyici oluyor. Bu nedenle hastanelerde konseyler kurarak tanı ve tedaviye birlikte karar veriyoruz” dedi.

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla