Hızlı ve doğru tanı için laboratuvar süreçlerinin iyi yönetilmesi gerekiyor!

17 Ağustos 2016   |    6 Eylül 2022    |   Kategori: Sağlık Gündemi Print

Günümüzde tanı ve tedavi süreçlerinde Laboratuvarların rolünün giderek çok daha fazla öne çıktığını söyleyen Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Biyokimya ve Klinik Biyokimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Goncagül Haklar, “Hastaneye gidenlerin yaklaşık %70’nin yolu bir şekilde laboratuvarla kesişiyor. Hastalığın teşhisinde, hastaya uygulanan tedavinin takibinde, hastalık sürecinin öngörülmesinde ve toplumda hastalık taramalarında laboratuvarın çok önemli rolleri var.” diyor.

Hastalara zamanında ve doğru teşhis konulabilmesi için Laboratuvar süreçlerinin doğru ve etkili şekilde yürütülmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Goncagül Haklar, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Preanalitik Evre Nedir?

Konuyu biraz geniş açıdan bakarak açıklamaya çalışayım. Öncelikle hastaneye gelen bir kişinin yolunun laboratuvarla kesişme olasılığı yüzde 70’tir. Dolayısıyla laboratuvarın toplam sağlık süreci içinde çok önemli bir rolü var. Laboratuvarın rolü tanı, tedavinin belirlenmesi, prognoz ve de tamamen sağlıklı popülasyon taraması için önemlidir.

goncagul-haklar

Hastalığın teşhisinde, hastaya uygulanan tedavinin takibinde, hastalık sürecinin öngörülmesinde ve toplumda hastalık taramalarında laboratuvarın önemli rolleri vardır. Laboratuvarın rolü bu kadar önemliyken laboratuvarcının rolü nedir? Cevap çok basit: doğru sonuç üretmek. Bu kısa yanıtın arkasında çok fazla sayıda doğru var. Doğru hastadan doğru test istenmeli; örnek doğru bir zamanlamada doğru bir şekilde alınmalı, doğru şekilde iletilmeli, laboratuvarda doğru bir şekilde analiz edilmeli, sonuç doğru şekilde yorumlanmalı ve iletilmeli.

Yani analiz öncesi dönem aslında çok fazla kişinin rol oynadığı, çok farklı uzmanlık alanlarından gelen kişilerin yer aldığı bir süreç. Bu sebeple analiz öncesi dönem en önemli hata kaynağını oluşturuyor. Toplam hatanın yüzde 40 ile 68’i bu dönemde oluşuyor. Hata bu kadar çok olduğu zaman siz laboratuvarda ne yaparsanız yapın sonucunuz doğru çıkmıyor. Dolayısıyla bu süreci iyileştirmek öncelikli olmalı.

Kan grupları nelerdir? Hangi kan grubu kime kan verip kimden alabilir?

Analiz süreciyle ilgili iyileştirmeler yıllardır yapılıyor. O noktada tatmin edici bir düzeye gelmiş durumdayız. Çünkü analiz süreci tamamen laboratuvarın içinde kapalı bir ortam ve burada işin uzmanı sağlık profesyonelleri çalışıyor. Hata kaynaklarını, bunların nasıl düzeltileceğini ve nasıl takip edileceğini biliyoruz. Laboratuvar içinde yaptığımız kalite kontrollerle süreci takip ediyoruz. Objektif kurumlar da dış kalite kontrolleri gerçekleştirerek gerekli denetimleri sağlıyorlar.

Ama preanalitik döneme geldiğiniz zaman eğitilmesi gereken birçok kişi olduğunu görüyoruz; klinisyenler, örneği alan hemşireler / teknisyenler / stajyerler, örneğin laboratuvara kabulü sırasında onu teslim alan kabul elemanları. Bu eğitimlerin hepsini tamamlasanız bile daha sonra bu kişilerin ve uygulamaların takip edilmesi gerekiyor. Çünkü eğitim bir kereyle olabilecek bir şey değil, yıllardır yerleşmiş uygulamalar var ve bu uygulamaların değişmesi de çok kolay olmuyor.

deney-labratuvar-ilac-kadin-robot

Siz, bir sağlık çalışanına kan almayla ilgili bir eğitim verseniz dahi, sırada birçok hasta beklerken o alışık olduğu yöntemi uyguluyor. Dolayısıyla uygulamada sorunlarla karşılaşıyoruz. Analitik evredeki standartları az da olsa oturttuğumuz için preanalitik evre yani analiz öncesi evre bizim için büyük önem teşkil ediyor.

Preanalitik evrede hataların kaçı hasta kaynaklı, kaçı sağlık personeli kaynaklı oluyor?

Kabaca şöyle bir istatistik olduğunu söyleyebilirim; preanalitik evreyi ikiye ayırırsak, ilki pre-preanalitik evre dediğimiz hekimin testi seçmesi evresi, diğeri ise preanalitik evre yani örneğin eldesi. Laboratuvar sürecindeki toplam hata yüzde 20 ise hekimin doğru testi seçmesi bu yüzde 20’lik hata grubunun yaklaşık yüzde 12’sini, örneğin eldesi ise %2’sini oluşturuyor. Yani aslında en kritik nokta doğru testin seçilmesi. O aşamayı düzeltmeye gelmemiz için daha çok fazla yol katetmemiz lazım. O yüzden biz şimdilik preanalitik evreye konsantreyiz.

HbA1C testi nedir? Nasıl yapılır? Hemoglobin A1C ne işe yarar?

Buradaki hataları giderdikten sonra belki pre-preanalitik evreye gidebiliriz. Bu evreyle ilgili de birtakım kitapçıklar yayınlanıyor. Yani endokrin çalışma grupları Avrupa’da, Amerika’da diyor ki, “Artık hasta şöyle bulgular verirse sen önce bu testi iste. Test böyle çıkarsa şu testi iste”. Eskiden gelen “her şeyi isteyeyim gelene de bakarız” yaklaşımı da terk ediliyor. Aslında biraz da bu sayede bir miktar yol alacağız.

Sağlıkta hep kişiselleştirmenin önemli olduğunu söylüyoruz, belki artık laboratuvarda da kişiselleştirilmiş tetkiklerden söz edebiliriz?

Bir kişiselleştirilmişlik, bir de akılcılık var. İlaç kullanımında artık her ilacı kullanmayalım, bizim kendi hastalık durumumuza göre bir ilaç alalım diyorsak akılcı ilaç kullanmış oluyoruz. Akılcı tetkik kullanımı ise şöyle bir şey: Hastanın durumuna bakalım, hastanın yaşına bakalım, ondan sonra en kolaydan en zora doğru bir yelpaze içinde testleri inceleyelim. Tanıyı koyduğumuz noktada da duralım. Örneğin, yeni doğmuş bir çocuğa yenidoğan taraması yapıyoruz. Pozitif bir şey çıkarsa daha ileri tetkiklerle onun doğrulamasına gidiyoruz. Ama her yenidoğan çocuk için ilk aşamada en ileri teknolojileri kullanmıyoruz. Çünkü bu hem emeğin hem de paranın israfı demek.

Biz her zaman şunu söylüyoruz,“Olmayan bir sonuç yanlış sonuçtan daha iyidir”. En azından sonuç yoktur. Hastayla ilgili bir karar verilmez. Ama örneğin, hastadan bir pıhtılaşma testi istediniz, fakat tüpü olması gerekenden daha az doldurdunuz. Buna bağlı olarak hastanın sonucu da yüksek çıktı. Siz buna göre hastanın ilaç dozunu değiştiriyorsunuz. Bu da belki daha sonra hastada kanamaya neden oluyor. Ama sonuç olmasa tekrardan kan istersiniz, bu kadar basit. Hiçbir müdahale yapmazsınız.

Bu alanda çalışan özel eğitimli insanlar var mı? Yani sadece preanalitik evreyi yönetmek açısından?

Ne yazık ki yok. Genelde kan alma ünitelerinde hemşireler çalışıyor. Hemşireler biyokimya laboratuvarına değil, hastanedeki hemşirelik müdürlüğüne -organizasyona göre değişik isimler olabilir- bağlı çalışıyorlar. Halbuki sertifikalı kan alma teknisyenleri olsa, bu kişiler sadece bu görevler için yetiştirilmiş olsa, kan alma aşamasında bir standartizasyon sağlanabilir. Oysa şimdi A hemşiresi gidiyor, B hemşiresi geliyor, aslında hemşireler de kan alma ünitelerini çok tercih etmiyor.

Kan şekeri nedir? Nasıl ölçülür? Yüksekliği ve düşüklüğü neden olur?

Çok fazla hataya açık bir bölüm. Özellikle yoğunluğun olduğu yerlerde hastalar arasında tartışmalar, her türlü olumsuz koşul oluşabiliyor. Bu nedenle, servislerde daha rahat çalışabilen hemşireler için genelde kan alma üniteleri tercih edilmeyen yer oluyor. Bizim de çok fazla müdahil olamadığımız bir durum bu.

Aslında bakanlık tarafında kan alma ünitelerinin denetiminin biyokimya laboratuvarlarına tahsis edilmesi ve sertifikalı teknisyen çalıştırma yetkinliği verilmesi, bu kişilerin kendilerini sadece bu işe adamalarına ve bu alanda kendilerini yetiştirmelerine ciddi anlamda olanak sağlar. Biz bütün hemşirelerimize 6-8 ders süren eğitimleri sürekli veriyoruz. Hastanemiz de yılda üç dört kere eğitim gerçekleştiriyor.

Lakin gün içinde farklı alanlarda birçok eğitim alan hemşireler anlatılanları, kendi meslek alanı olan bir kişinin dinleme sadakatiyle dinleyemeyebilir. Ama burada pozisyonu sabit bir teknisyen olsa “Ben kan alma personeliyim, bilgilerimi güncellemeliyim” diyerek tüm dersleri dikkatle dinler.

  • Dünyada aslında bu görevi yapan flebotomistler var değil mi?

Kesinlikle. Dünyada uygulama böyle, bizde de böyle olması gerekiyor.

  • Peki bizde de üniversitelerde bu bölümlerin açılması gibi bir ihtimal var mı?

Bildiğim kadarıyla yok. Eğer olsaydı, kan alma aşamasındaki hataları bu konuda eğitim almış, yetkin, sertifikalı flebotomistlerle en aza indirebildik.

  • Aslında işsizliği azaltmak için de yeni bir alan doğmuş olmaz mıydı?

Olurdu tabii ama sağlık harcamalarına ayrılan payı biliyorsunuz. Yani toplam bütçe içinde minimum bir payda harcanıyor. Harcamanın minimuma indirilmesinin en kolay yolu eleman sayısının azaltılması oluyor. Biz laboratuvarda çok kısıtlı bir teknisyen sayısıyla çalışıyoruz ama o kişiler bu konuda eğitim almış kişiler. Ne kadar zorlanırsak zorlanalım bir şekilde idare ediyoruz. Ama preanalitik alanda, hele ki tatil dönemlerinde hemşire sayısı gitgide azaldıkça hata sayımız daha da artıyor.

  • Bu bir zincir aslında. Flebotomist kadrosu olsa, hemşire belki yatan hastayla daha iyi bir şekilde ilgilenebilecek. Belki yatan hasta o zaman 10 gün değil de 5 günde hastaneden çıkabilecek.

Aynen. Bu konuda farkındalığın tepeden başlayarak artırılması gerekiyor. Siz istediğiniz en muhteşem teknoloji sistemini laboratuvar içine koyun, bu örnekler geldikten sonra sonuç yanlış çıkıyor.

  • Dünyada ve Türkiye’deki hata oranlarını karşılaştırdığınızda nasıl bir sonuç çıkıyor?

Bizde yeterli istatistikler olduğundan çok emin değilim. Preanalitik dönemde de 2010’lardan sonra bazı istatistiksel çalışmalar başladı. Avrupa’da anket çalışmaları yaparak durumu standardize etmeden önce, ne durumda olduklarını anlamaya çalıştılar. Keşke bizde de böyle olsa. Ne durumdayız, neler yapılıyor, ne tür hatalar var diye bakılsa. Sonuçta kısıtlı da olsa yaptığımız analizleri Avrupa ile kıyasladığımız zaman ortaya hiç de iç açıcı bir tablo çıkmıyor. Daha yüksek sayılar elde ediyoruz.

Ama dediğim gibi, bu hep benim yetersiz elemanımdan kaynaklanan ya da bazı şeylerin benim denetimimde olmamasından kaynaklanan şeyler. Çünkü ben analitik dönemlere baktığım zaman, Avrupa ne yapıyorsa ben de onu yapıyorum. Aynı başarı oranını da elde edebiliyorum. Ama preanalitik dönemde bunu elde edemiyorum.

Preanalitik evrede kullanılan malzemeler ne kadar önemli?

Malzemeler de çok önemli tabii ki. Uygun ve kaliteli malzemenin seçilmesi lazım. Dünyada kabul görmüş, belli standartlara ulaşmış malzemeler var. Uluslararası kurum veya kuruluşlar tarafından onaylanmış ya da onların önerdiği şekilde hazırlanmış olmalarına bakarak bunu anlayabiliyoruz. Ama tabii ki kalitenin bir bedeli var. Bunlar bir miktar da pahalı ürünler oluyor doğal olarak. İhalelerde her zaman bir fiyat endişesi var. O zaman biraz daha ucuz malzemeye kayma söz konusu olabiliyor. Daha kalitesiz malzeme aldığınız zaman da preanalitik evrede etkilenme oluyor.

HSÇG Platformu, Sağlık Çalışanları Kesici Alet Yaralanmaları Anketi’ni başlattı

Siz kötü bir malzeme kullandığınız zaman yanlış bir sonuç ortaya çıkıyor. O hasta hastanede daha uzun süre kalıyor ya da daha ileri tetkiklere maruz kalıyor. Yani zaten aslında o kalitesiz malzemeyi alırken elde ettiğiniz karın kat kat fazlasını o hastaya harcıyorsunuz. Bu konuda öngörülü adımların atılması için en başta bilinçli hastane yöneticilerimize büyük görev düşüyor.

  • Yeni teknolojiler nasıl fark yaratabilir, örneğin son zamanda temiz plazma numunesi elde eden mekanik separatör teknolojisi sağlık çalışanlarının hizmetine sunuldu?

Bu, preanalitik alan için heyecanlandıran bir teknolojik gelişme. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü de aslında vücudu en iyi yansıtan örneğin plazma olduğunu söylüyor. Yıllardan beri serum kullanılıyor. Avrupa’da ne yazık ki Kuzey Avrupa ülkeleri haricinde plazmaya yönelme çok yok. Genelde serum tercih ediliyor. Biz de onlardan biriyiz. Ama en azından verifikasyon çalışmaları yapılır, pilot çalışmalar yapılır, faydası gösterilir, farkındalık artırılır, testlerin sonuç verme süresi üzerine etkisi ve hastayı daha iyi yansıttığı gösterilirse küçük küçük bu basamaklar aşılarak belli bir noktaya gelinebilir. Her yeni teknolojinin getirdiği avantajlar vardır.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla