Majör doğum kusurları çocuklarda kanser riski iki kat arttırıyor

14 Ocak 2014   |    17 Ocak 2020    |   Kategori: Güncel / Literatür, Onkoloji, Pediatri Print

bebek-doktorPLOS ONE dergisinde yayımlanan çok merkezli bir çalışmaya göre, majör doğum kusurları olan çocuklarda ve genç adolesanlarda çocukluk çağı kanserleri görülme riski önemli oranda yüksek. Çalışmaya göre, kromozomla ilişkili olmayan doğum kusurlu çocuklar, doğum kusuru olmadan doğan çocuklara kıyasla, 15 yaşından önce iki kat yüksek kanser riskine sahip.

ABD’de her yıl yaklaşık 120 bin bebek, majör doğum kusurlarıyla doğuyor. ABD’nin de dahil olduğu pek çok ülkede, doğum kusurları yeni doğan ölümlerinin önde gelen nedenidir ve engellilik ve pediyatrik hospitalizasyonlara katkıda bulunur.

lorenzo-bottoUtah Üniversitesi Tıp Fakültesi pediyatri uzmanı ve çalışmanın başyazarı Prof. Dr. Lorenzo Botto, çalışma verileri ile ilgili şu bilgileri veriyor: “21. kromozomun fazladan bir kopyasının bulunmasının neden olduğu genetik bir doğum kusuru olan Down sendromlu çocuklarda artan kanser riski için bolca kanıt bulunmaktadır. Ancak, bugüne kadar yapılan çalışmalar kromozom anormalliklerinin neden olmadığı yapısal doğum kusuru bulunan çocuklarda kanser riski üzerine tutarsız bulgular elde edilmiştir.”

ABD Hastalık Kontrolü ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından desteklenen bu çalışmada, Botto ve meslektaşları Utah, Arizona ve Iowa’da doğum kusuru ve kanser tarama programlarından bilgileri analiz etti. Göz kusurları, damak yarığı, bazı kalp ve böbrek kusurları ve kafanın normalden küçük olduğu bir durum olan mikrosefali ile doğan çocuklarda kanser riskinin arttığını gözlemledi. Riski artan kanser tipleri nöroblastoma, retinoblastoma ve hepatoblastomayı kapsamaktadır. Tüm kanserler olgunlaşmamış hücrelerden meydana gelir ve tipik olarak erken çocukluk döneminde gelişir.

Prof. Dr. Botto, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Belirli tipte doğum kusurları olan genç insanlarda doğum kusuru bulunmayan çocuklara kıyasla kanser için artan bir risk var. Ek olarak, yaşamın ilk üç ila beş yılında kanser insidansının en yüksek olduğunu bulduk, dolayısıyla klinik tarama doğum kusuruna odaklandığı kadar yaşa da odaklanabilir.”

1347975401 eurofertil bebekBilim insanları ayrıca Down sendromlu çocuklar arasında temelde lösemi olmak üzere kanser riskinin 14 kat daha yüksek olduğunu gözlemlediler. Ancak, kanser riski yarık dudak, hidrosefali ve hipospadiası kapsayan pek çok yaygın doğum kusuruyla birlikte artmadı. Prof. Dr. Botto, “Çalışmamız kimin kanser için atan riske sahip olduğunu ve kimin olmadığını tanımlamaya yardım etmektedir. Bu bilgi, kanser riskine katkısı bulunan potansiyel genetik veya çevresel faktörler üzerine gelecek araştırmalara odaklanmak için kullanılabilir” diyor.

Kaynak: Haplotypes of NOS3 Gene Polymorphisms in Dilated Cardiomyopathy. Lova Satyanarayana Matsa, Advithi Rangaraju, Viswamitra Vengaldas, Mona Latifi, Hossein Mehraban Jahromi, Venkateshwari Ananthapur, Pratibha Nallari. PLoS ONE, 2013; 8 (7): e70523 DOI: 10.1371/journal.pone.0070523

Makalenin tam metnine aşağıdaki linkten ulaşılabilmektedir:
http://www.plosone.org/article/info%3Adoi%2F10.1371%2Fjournal.pone.0070523

Abstract
losev-cocuk-kanserDilated Cardiomyopathy (DCM) is characterized by systolic dysfunction, followed by heart failure necessitating cardiac transplantation. The genetic basis is well established by the identification of mutations in sarcomere and cytoskeleton gene/s. Modifier genes and environmental factors are also considered to play a significant role in the variable expression of the disease, hence various mechanisms are implicated and one such mechanism is oxidative stress. Nitric Oxide (NO), a primary physiological transmitter derived from endothelium seems to play a composite role with diverse anti-atherogenic effects as vasodilator. Three functional polymorphisms of endothelial nitric oxide synthase (NOS3) gene viz., T-786C of the 5′ flanking region, 27bp VNTR in intron4 and G894T of exon 7 were genotyped to identify their role in DCM. A total of 115 DCM samples and 454 controls were included. Genotyping was carried out by PCR -RFLP method. Allelic and genotypic frequencies were computed in both control & patient groups and appropriate statistical tests were employed. A significant association of TC genotype (T-786C) with an odds ratio of 1.74, (95% CI 1.14 – 2.67, p = 0.01) was observed in DCM. Likewise the GT genotypic frequency of G894T polymorphism was found to be statistically significant (OR 2.10, 95% CI 1.34–3.27, p = 0.0011), with the recessive allele T being significantly associated with DCM (OR 1.64, 95% CI 1.18 – 2.30, p = 0.003). The haplotype carrying the recessive alleles of G894T and T-786C, C4bT was found to exhibit 7 folds increased risk for DCM compared to the controls. Hence C4bT haplotype could be the risk haplotype for DCM. Our findings suggest the possible implication of NOS3 gene in the disease phenotype, wherein NOS3 may be synergistically functioning in DCM associated heart failure via the excessive production of NO in cardiomyocytes resulting in decreased myocardial contractility and systolic dysfunction, a common feature of DCM phenotype.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla