Önemli bir genetik KV riskin daha açıklaması bulundu

Kategori: Kardiyoloji Print

Cell Metabolism’in Eylül sayısında yayımlanan yeni bir çalışma, tek bir genin spesifik ve ortak versiyonlarını taşıyan kişilerin kolesterol düzeylerinin neden daha yüksek olduğunu ve bu kişilerin kalp krizi geçirdiğini açıklıyor. Fareler üzerinde yapılan çalışmalar, sortilin (SORT1) adı verilen genin, karaciğerden kan akışına salınan LDL (kötü) kolesterolü kontrol ettiğini gösteriyor. Bulgular, SORT1’in yeni kolesterol düşürücü ilaçlar için yeni bir hedef olabileceğini gösteriyor.

Danimarka Aarhus Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Andres Nykjaer, kardiyovasküler hastalıkların büyük bir çoğunluğunun (%95) genler ile düzenlenen çevresel faktörler sonucunda ortaya çıktığını belirtiyor ve ekliyor: “Yağdan zengin bir beslenme tarzı benimseyen ve aşırı kilolu olan kişilerde kardiyovasküler hastalık görülmeyebilir. Biz SORT1’in kardiyovasküler hastalıklarda en önemli genetik faktör olduğunu düşünüyoruz ve artık elimizde buna ilişkin sağlam kanıtlar mevcut”.

Daha önce de tamamen farklı bir hastalık konusu için SORT1 üzerinde çalışmalar yapılmıştı. SORT1 geninin sinir sisteminde de önemli bir rol oynadığı biliniyor. Bu nedenle, insan genomu ve hastalıklar arasında ortak varyasyonlarda ilişki olup olmadığını araştıran tüm genom bağlantı çalışmalarının sonuçları araştırmacılarda ilgi uyandırdı. Bu çalışmalar, 1. kromozomda özel bir dizilimin kardiyovasküler risk ile ilişkili olduğu bulunmuştu. Bu dizilim SORT1 dahil, üç gen taşıyordu (kardiyovasküler risk artışından bu üç genin hangisinin sorumlu olduğu kesin olarak belirlenememişti).

SORT1’in rolünü öğrenmek üzere araştırmacılar SORT1 geni olmayan bir fare tasarladı. Bu farenin kan kolesterol düzeyleri, normal farelere kıyasla, yüksek yağ içeren Batı tarzı beslenme ile %20 daha düşüktü. Daha da önemlisi, kolesterol düzeyinde görülen bu düşüş, hayvan modelinde arter duvarında yaklaşık %50-60 daha az plak oluşumu demekti. SORT1 düzeyleri normalden fazla olan farelerin ise, kolesterol düzeyleri daha yüksekti.

Peki, fareler SORT1 olmadan da yaşabiliyorsa, gerekli olan şey neydi? Dr. Nykjaer bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Herkes LDL kolesterolün kötü olduğunu söylüyor, fakat kolesterolsüz de yapamıyorlar. Kolesterol, hücre zarlarında ve steroid hormonlarında bulunan başlıca içeriktir. SORT1, vücuda gereken miktarda yağı yaparak, kolesterolün kana karışmasını kolaylaştırır. Esas sorun, yağ ve kolesterol oranı yüksek besinler tüketildiğinde başlar. Bu tür besinleri tüketmiyorsanız, vücudunuzda sortilinin olması iyi bir şeydir. Bu çalışmada sortilin olmadan daha iyi olunabileceğini de göstermiş olduk”.

Çalışma sonuçlarına göre, Dr. Nykjaer, SORT1’in insanlarda hangi versiyonunun olduğunu öğrenmenin yararlı olabileceği görüşünde. İnsan nüfusunun dörtte biri, genlerinde sortilinin “kötü” versiyonunu taşıyor. Çalışmanın belki de en önemli bulgusu, SORT1’in karaciğerde aşırı kolesterolü bloke edecek ilaçlar için iyi bir hedef olabilecek olması. Bu sayede kolesterolün kana karışması engellenecek ve kalp sağlığı korunabilecek.

Araştırmacılar, koroner arter hastalığı riskinin azaltılmasında en önemli stratejinin LDL kolesterolün düşürülmesi olduğunu ve sortilin gibi lipoprotein metabolizmasındaki regülatörlerin bulunması ile en öngördürücü kardiyovasküler risk faktörü olan plazma LDL kolesterol düzeyini düşürecek tedavi stratejilerinin geliştirileceğini belirtiyor.

Bununla birlikte, Dr. Nykjaer, SORT1’in kaybının karaciğerde kötü kolesterol birikimi ile sonuçlanmayacağını ümit ediyor. Bunun nedeni, kolesterolün kana karışamaması sonucunda kolesterolü karaciğerden safraya taşıyan diğer moleküllerin de saf dışı kalması. Diğer bir deyişle, Dr. Nykjaer, karaciğerin kolesterolden kurtularak kendini koruyabileceğini savunuyor.

KAYNAK: Mads Kjolby, Olav M. Andersen, Tilman Breiderhoff, Anja W. Fjorback, Karen Marie Pedersen, Peder Madsen, Pernille Jansen, Joerg Heeren, Thomas E. Willnow, Anders Nykjaer. Sort1, Encoded by the Cardiovascular Risk Locus 1p13.3, Is a Regulator of Hepatic Lipoprotein Export. Cell Metabolism, 2010; 12 (3): 213-223 DOI:10.1016/j.cmet.2010.08.006

 

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla