Prof. Dr. Fevzi Altuntaş: Kanserde sağkalım oranı son otuz yılda %20 arttı

Yazan Hatice Pala Kaya
Kategori: Onkoloji, Sağlık Gündemi Print

Türkiye’de son yıllarda sağlığa yapılan yatırımlar ve mevzuattaki düzenlemelerin vatandaşın sağlık hizmetine ulaşmasını kolaylaştırdığını söyleyen Dünya Aferez Birliği Başkanı ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, bu durumun başta kanser olmak üzere pek çok hastalığın erken tanısına imkan sağladığını ve başarı oranlarının atmasına neden olduğunu belirtti. Ülkemizdeki kanser vakalarında uzun süreli yaşamın yeni geliştirilen ilaç, teknoloji, destek tedavileri ve bakımla son 20 yılda yüzde 50’lerden yüzde 66’lara çıktığını belirten Prof. Dr. Altuntaş, son 30 yılda sağkalımın yaklaşık yüzde 15-20 arttığını, ancak kanserin hala öldürücü bir hastalık olduğu ve kat edilmesi gereken çok yol olduğunun da unutulmaması gerektiğini kaydetti.  Türkiye’de ve dünyada kanser alanındaki gelişmeleri değerlendiren Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, Medikal Akademi Ankara Temsilcisi Hatice PALA KAYA’nın sorularını yanıtladı.

Ülkemizde kanser alanındaki önemli gelişmeler nelerdir? Toplumun kanser farkındalığı ve erken teşhise yönelik bilincinde artış var mı?

Prof. Dr. Altuntaş: Son yıllarda yürütülen politikalar ile sağlık, ülkemizde hizmette öncelikli alan haline geldi. Afiliye Üniversite ve Eğitim ve Araştırma Hastanesi sayısı arttı. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı ve Ulusal Kanser Enstitüsü kuruldu. Toplumun kanser farkındalığı ve erken teşhise yönelik bilinci arttı.

Kanser Erken Teşhis ve Eğitim Merkezileri (KETEM) yaygınlaştı. Kanser kayıtçılığı sisteminde önemli gelişmeler oldu. 81 ilimizde aktif kanser kayıt merkezi açıldı ve kanser kayıtçılığında yüzde 100 kapsama oranına ulaşıldı. MEDULA, MERNİS, Sağlık.Net gibi bilişim ağları kuruldu ve elektronik ortamda kayıtlar yapılır hale geldi. Teşhise yönelik görüntüleme ve nükleer tıp uygulamalarının nitelik ve sayıları arttı.

TÜRKÖK Projesi, hematolojik nadir hastalıkları olan hastalara umut oluyor!

Tanı konulan hastaların tedavilerine yönelik cerrahi, hematoloji, medikal onkoloji, radyasyon onkolojisi ve kök hücre nakli merkezlerinin sayısı arttı. Medikal Onkoloji, Radyasyon Onkolojisi ve Hematoloji gibi alanlarda kanser alanında uzman hekim sayısı arttı. Radyasyon Onkolojisi alanında kapsamlı ve nitelikli cihaz sayısı arttı ve gelişmiş ülke standartlarına ulaştı. Kan kanserli hastalara hizmet etmesi için Sağlık Bakanlığımızca Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezinin (TÜRKÖK) Projesi hayata geçti

Gelişmiş ülkelerin kanser alanındaki mevcut durumunu değerlendirir misiniz? Kapsamlı kanser merkezleri hakkında bilgi verir misiniz?

Prof. Dr. Altuntaş: Gelişmiş ülkelerde kanser, farkındalık oluşturma aşamasında erken teşhis, tedavi ve rehabilitasyon aşamalarını bütüncül olarak değerlendirmektedir ve bu amaçla Kapsamlı Kanser Merkezleri kurulmuştur.

Kapsamlı Kanser Merkezleri, kanser alanında ileri düzeyde bilgi birikimi, alt yapı ve yapılanmaya sahip, her türlü kansere yönelik tanı, tedavi, takip, destek, bakım ve yönetimi multidisipliner bir ekip tarafından yapılabilen, kanser alanında deneyimli personel yetiştirebilen, klinik araştırmalar yapılabilen, ulusal bir kanser politikasının oluşturulması ve uygulanmasında katkıları olan hematoloji, kök hücre nakli ve hücresel tedaviler, medikal onkoloji, radyasyon onkolojisi, nükleer tıp ve ilgili onkolojik cerrahi branşları temelinde kurulmuş eğitim, araştırma ve uygulama merkezleridir.

Kansere bütüncül yaklaşımdan bahsettiniz. Kanserde dünyadaki eğilim ne yönde gelişiyor?

Prof. Dr. Altuntaş: Dünyadaki eğilim, teşhis edilen kanserli hastaların ve kanserin “Tedavisinden Yönetimine” geçmektedir. Son 15 yıldaki sağlık alanındaki yapılanmalar ve gelişimler ile ülkemizde sağlık hizmetine ulaşım artık sorun teşkil etmiyor. Fakat onkoloji alanında ise tüm dünyada olduğu gibi artık kanser tedavisi değil, kanser yönetimi felsefesi kansere bütüncül bir yaklaşım içinde oluşturulmalıdır.

Türkiye, hematolojik kanserlerin tedavisinde Dünya süper liginde yer alıyor

Bu bağlamda psikoonkoloji, onkolojik rehabilitasyon, onkolojik sosyal hizmet, klinik eczacılık ve ilaç danışma, uğraş terapileri, kanserde beslenme, kanserde hijyen ve enfeksiyon kontrolü, sosyal güvenlik, palyatif bakım, yan etki ve semptom yönetimi, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları, manevi bakım, üreme sağlığı, klinik araştırmalar, kanser okulu, gerçek yaşam verisi, günlük yaşam ile ilgili bilgilendirme birimleri oluşturulmalı, standardize edilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

Kanserde risk faktörleri nelerdir, kontrol edilebilen ve kontrol edilemeyen risk faktörleri hakkında bilgi verir misiniz?

Prof. Dr. Altuntaş: Belli bir tür kansere yakalanma olasılığını artıran her şey risk faktörüdür. Sigara, alkol vb. gibi risk faktörleri kontrol edilebilirken, yaş, genetik özellikler gibi bazı risk faktörleri de kontrol edilemez. Pek çok risk faktörünün direkt olarak hastalığa neden olup olmadığı bilinmiyor. Risk faktörleri, doktorların kansere yakalanma olasılığı yüksek kişileri teşhis etmesinde yardımcıdır, risk faktörlerinin bilinmesi bu nedenle önemli.
Akrabalarında kanser öyküsü olan genç insanlar daha yüksek riske sahip.

Örneğin; anne veya kız kardeşinde meme kanseri öyküsü olan bir kadında, aile öyküsü olmayan kadına göre meme kanseri gelişme riski iki kat fazla. Kanser öyküsü ve risk faktörü olanların, daha erken dönemde ve daha sık aralıklarla tarama testlerinden geçmesi faydalı olacaktır. Bu kişilerde genetik testlerin yapılması da öneriliyor.

Risk faktörleri kaç grupta toplanıyor?

Prof. Dr. Altuntaş: Risk faktörleri dört grupta toplanabilir, bunları şöyle sıralayabiliriz:

  • Davranışsal risk faktörleri: Sigara içmek, diyet, egzersiz ve alkol tüketimi gibi değiştirebileceğiniz risk faktörleridir. Sigarayı bırakmak veya düzenli egzersizlerle kansere yakalanma riskinizi azaltabilirsiniz. Bu bağlamda sigara ve alkolü bırakmak, kilomuzu kontrol altına almak, her gün en az 30 dakika spor yapmak, dengeli ve doğal beslenmek önemlidir.
  • Biyolojik risk faktörleri: Yaş, cinsiyet ve ırk gibi fiziksel özelliklerdir. Fiziksel ve biyolojik özelliklerin, kanser için risk faktörü olup olmayacağı, kanserin tipine bağlıdır. Belli tip kanserler için risk oluşturabilecek biyolojik ve fiziksel özellikler şunlar olabilir:

Prof. Dr. Erkurt’tan kök hücre bağışı için çağrı: “Hayattayken Hayat Kurtarın”

  1. Cinsiyet: Bazı kanser türleri cinsiyetle ilişkilidir. Örneğin; prostat bezi sadece erkeklerde olduğu için, prostat kanseri erkeklerde görülür. Meme kanseri hem kadın hem de erkeklerde görülebilir, ancak kadınların meme kanserine yakalanma riski daha yüksektir.
  2. Yaş: Pek çok kanser türü yaşlılarda ortaya çıkar. Elli yaşın üstündeki kişilerde kanser görülme riski daha yüksektir. Örneğin; kronik lösemiler, multiple myeloma gibi hematolojik kanserler yaşlılarda daha sıktır.
  3. Irk: Bazı ırklarda belli tip kanserler saha sık görülüyor. Örneğin; Amerikalı zencilerde prostat kanseri daha sık görülür.
  4. Cilt: Sarışınlarda cilt kanseri daha sık görülür.
  • Çevresel risk faktörleri: Yaşadığınız ya da çalıştığınız çevre koşulları kanser gelişimi için risk faktörü olabilir. Ev ya da iş yerinde bulunan bazı maddeler kanser riskini artırır. Asbest, radon, hava kirliliği, UV radyasyon, sigaraya maruz kalma çevresel risk faktörlerindendir. Yine diyetle alınan bazı besinler kanser gelişim riskini artırırken, bazıları da koruyucu olabilir.
  • Genetik risk faktörleri: Genetik risk faktörleri, aileden kalıtımsal olarak geçen genlerle ilişkilidir. Aile üyelerinden birinde genç yaşta kanser teşhis edilen bireylerde, üç veya daha fazla kuşakta aynı tip kanser öyküsü bulunanlarda, anne veya baba tarafından üç en fazla kanser olgusu bulunan kişilerde ve aile bireylerinden birinde iki veya daha fazla farklı tip kanser bulunan bireylerde kanser gelişme riski yüksektir.

Aile bireyleri arasından birden fazla kişide aynı tip kanser olsa bile bu kalıtımsal olmayabilir. Kalıtımsal olduğundan şüphe ediliyorsa, genetik tarama testleri yapılmalıdır.

Kanserin belirtileri nelerdir?

Prof. Dr. Altuntaş: Kanserin belirtilerini bilmek hastalığın erken teşhisi açısından önemlidir, ancak bu belirtilerin birine veya daha fazlasına sahip olmak kişinin kanser olduğu anlamına da gelmez. Bunlar kanser olmayan birçok hastalığın belirtisi de olabilir:

  • Kilo kaybı: Birçok kanserin özellikle mide, pankreas, yemek borusu kanseri, akciğer ve lenf bezi kanserleri gibi ilk belirtisi açıklanamayan kilo kaybı olabilir.
  • Ateş: Kanserde sıklıkla görülür fakat genelde ileri evre kanserler ile birliktedir. Hematolojik kanserlerde kan kanseri (lösemiler) ve lenf bezi tümörlerinde (lenfomalar) başlangıç belirtisi olarak ortaya çıkabilir.
  • Gece terlemeleri: Açıklanamayan gece terlemeleri hematolojik kanserlerde özellikle lenf bezi tümörlerinde (lenfomalar) başlangıç belirtisi olabilir.
  • Halsizlik: Kan kanserleri veya kansızlığa neden olabilen mide veya kalın bağırsak kanseri gibi kanserlerde erken ortaya çıkabilir. Halsizlik kanserin seyrini tahmin etme konusunda önemli bir bulgudur.
  • Ağrı: Kemik veya testis tümörlerinde ilk belirti olabilir ama genelde ileri evre kanserlerin bir belirtisidir.
  • Kitle: Memede veya vücutta hissedilen kitleler önemlidir. Özellikle meme, testis, lenf bezi veya yumuşak doku tümörleri cilt altında yumru ve şişlik ile hissedilebilir.
  • Cilt değişiklikleri: Cilt tümörleri haricinde iç organ tümörlerinde de görülebilir. Bazı kanserlerde sarılık, ciltte koyulaşma veya ciltte kızarıklık görülebilir.
  • Kanama: Olağan dışı kanama birçok kanserde erken veya geç dönemde ortaya çıkabilir. Balgamda kan görülmesi akciğer, dışkıda kan görülmesi kalın bağırsak, idrarda kan görülmesi idrar torbası (mesane), zamansız vajinal kanama ise rahim veya rahim ağzı (serviks) kanserinin belirtisi olabilir.
  • Dışkılama (tuvalet) alışkanlığında değişiklik: Uzun süreli kabızlık, ishal veya dışkı boyutunda değişiklik kalın bağırsak kanserinin ilk belirtisi olabilir.
  • İdrar yapma alışkanlığında değişiklik: İdrar yaparken sancı, idrarda kan görülmesi veya idrar yapma sıklığının değişmesi prostat veya idrar torbası (mesane) kanserinin ilk belirtileri olabilir.
  • Öksürük ve horlama: İnatçı ve geçmeyen öksürük akciğer kanserinin, horlama ise gırtlak (larinks) kanserinin ilk belirtileri olabilir.
  • Ben ve siğillerdeki değişiklikler: Vücudumuzda yıllardır mevcut olan bir ben veya siğilde şekil, boyut veya renkte yeni ortaya çıkan bir değişiklik durumunda hemen bir doktora müracaat edilmelidir. Zira malign melanom denilen cilt tümörlerinde erken teşhis ile tedavi şansı artmaktadır.

Kanserden korunmak için günlük hayatımızda nelere dikkat etmeliyiz?

Prof. Dr. Altuntaş: Kanser gelişimini önlemek için sigara kullanmamak ve alkol içmemek, kilomuzu kontrol altına almak, düzenli spor yapmak, aşırı güneş ışığından sakınmak, stresi iyi yönetmek, meyve ve sebze ağırlıklı doğal beslenmek çok önemli. Şişman bireylerde kanser normal kilolulara göre daha yüksek oranda görülüyor. Haftada 3-4 kez yapılan, 30-60 dakikalık orta şiddette fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerinde olumlu etkileri var. Yapılan çalışmalarda fiziksel aktivitenin kanser riskini de azalttığı gösterilmiştir.

Kanser, artık kişiye özel İmmünoterapi Yöntemi ile tedavi edilecek!

Yeni geliştirilen tedavilerle kanserde sağkalım oranlarında artış var mı? Kanserli hastanın ömrü uzuyor mu?

Prof. Dr. Altuntaş: Ülkemizde kanser vakalarında uzun süreli yaşam yeni geliştirilen ilaç, teknoloji, destek tedavileri ve bakımla son 20 yılda yüzde 50’lerden yüzde 66’lara çıktı. Son 30 yılda sağkalım yaklaşık yüzde 15-20 arttı. Ancak kanserin hala öldürücü bir hastalık olduğu ve kat edilmesi gereken çok yol olduğu da unutulmamalıdır.

Kan ve lenf bezi kanserleri hangileridir? Bu kanser türlerinin tedavilerinde güncel gelişmeler var mı?

Prof. Dr. Altuntaş: Lösemi, bir kan kanseri türü. Halsizlik, güçsüzlük, yorgunluk, yüksek ateş ve anormal cilt, diş eti ve burun kanamaları ile kendini gösterir. Lenfoma, bir tür lenf bezi kanseridir. Kilo kaybı, halsizlik, güçsüzlük, yorgunluk, yüksek ateş ve lenf bezi büyümeleri ile kendini gösterir. Multipl Myeloma ise bir tür kemik iliği kanseri olup halsizlik, güçsüzlük, yorgunluk, yaygın vücut ağrıları, yüksek ateş, tekrarlayan enfeksiyonlar, açıklanamayan böbrek yetmezliği ve kırıklarla kendini gösterir. Miyelodisplastik sendrom da bir tür kemik iliği yetmezliği olup halsizlik, güçsüzlük, yorgunluk, yüksek ateş ve anormal cilt, diş eti ve burun kanamaları ile kendini gösterir.

Lösemi tedavisi zor ve sıkıntılı bir süreç ancak sonu aydınlık. Günümüzde lösemi, tedavi edilebilir ve tamamen yenilebilir bir hastalık. Ülkemizde her yıl 1500-2000 yeni lösemi vakası görülüyor. Her ne kadar lösemi görülme sıklığı artmış olsa da güncel tedaviler ile uzun süreli yaşam %60’lara kadar çıktı. Bazı çocukluk çağı lösemilerinde bu oran %90’lara kadar ulaştı. Lösemide ilk aşama ilaç tedavisi. İlaç tedavisi ile hastalık kontrol edildikten sonra bazı hastalara kemik iliği nakli yapılmalıdır.

Kök hücre umut kök hücre gelecektir. Ancak uygun vericisi olmayanlar için de hayatın sonu değildir. Yeni tedavilerle de lösemisiz hayat mümkün. Lösemi tedavisi yüksek maliyetli ve zahmetli bir süreçtir. Ancak ülkemizdeki hasta ve hasta yakınları bilmelidir ki, Amerika ve Avrupa’da kullanım için onay almış olan her ilaca ülkemizde de ulaşmak mümkün. Bu konuda Sağlık Bakanlığı ve SGK’nın önemli iyileştirici düzenlemelerini görmekteyiz. Lösemi hastasının kemoterapi uygulaması sırasında çok sayıda kan ürününe ihtiyacı oluyor. Bu nedenle kan bağışında daha duyarlı olalım.

Löseminin görülme sıklığına ilişkin rakamlar hakkında bilgi verir misiniz? Yaş arttıkça lösemi görülme riski artar mı?

Prof. Dr. Altuntaş: Akut Lösemi görülme sıklığının yıllık yüz binde 2 ila 5 civarı olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 2000 yeni erişkin lösemi vakası ortaya çıkıyor. Akut Lösemi görülme oranı yaşla birlikte artmakta, 60 yaş civarında pik yapmaktadır. 60 yaş ve üzerinde lösemi görülme sıklığı yılda yüz binde 12 civarındadır.

Hematolojik kanserlerde bireyselleştirilmiş tedavilerin önemi nedir? Gelişmeler hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler yönünde mi ilerliyor?

Prof. Dr. Altuntaş: Hematolojik kanserler yani lösemi, lenfoma, myeloma ve MDS artık akıllı tedaviler dediğimiz yöntemle kronik bir hastalık gibi tedavi edilme eğiliminde. Şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği gibi tedavi edilme eğiliminde. Evet, tıptaki gelişmelerde bu yönde ilerliyor ve hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler konuşuluyor.

Hematolojik onkolojide tedaviler bireyselleştiriliyor çünkü aynı tip hastalığa sahip hastalar arasında bile klinik seyir, tedaviye yanıt ve yanıtın kalitesi bakımından belirgin farklılıklar görülebiliyor. Bireye göre planlanan tedaviyi, uygun dozda, uygun zamanda ve uygun şekilde verebilmek bir hedeftir. “Bireyselleştirilmiş tedavi” dediğimiz daha güvenli, daha etkin ilaç ve tedavilerin hastanın genetik özellikleri ve bireysel gereksinimine göre verilmesi amaç olmalıdır. Son yıllarda geliştirilen yeni ilaçlar, destek tedavileri ve teknolojilerdeki gelişmeler sonucunda artık lösemisiz hayat nispeten daha fazla. Artık lösemiyi yenip evlenen, çocuk sahibi olan, üniversite sınavı kazanıp okuyan, iş kuran, yurtdışına okumaya giden hastalarımız var. Kısaca “lösemisiz hayat” mümkün.

Hematolojik kanserler alanında sağlık hizmeti sunumu bakımından Türkiye hangi noktada, bir değerlendirme yapar mısınız?

Prof. Dr. Altuntaş: Hematolojik kanserler alanında sağlık hizmeti sunumu bakımından ülke olarak ileri noktada olduğumuzu söyleyebilirim. Kanser tedavisi pahalı bir sağlık hizmeti. Amerika’da veya Avrupa’da deneme aşamasında olan ilaçlara dahi ulaşmak için Sağlık Bakanlığı’nın düzenlemeler yaptığını görmekteyiz. Ayrıca, hastane ve merkezlerimizin dünya standartlarında hizmet vermek için çok büyük atılımlar içinde olduğunu görüyoruz. Ülkemize yurt dışından her geçen gün artan sayıda kanser hastası kabul ettiğimizi söyleyebilirim. Bunlar ülkemiz adına, Sağlık Bakanlığı adına, hastalar ve kanserle uğraşan bilim camiası adına güzel gelişmeler.

Kemik iliği nakillerinde ülkemizdeki son durum nedir, umut vaat eden yeni gelişmeler var mı?

Prof. Dr. Altuntaş: Kan, kemik iliği ve lenf bezi kanserlerinde önemli tedavi seçeneklerinden biri kemik iliği nakilleri. Uygun hastaya uygun zamanda yapıldığında hem yaşam kurtarıcı hem de yaşam kalitesini artırıcı olabiliyor. Ülkemizde de gerek Sağlık Bakanlığı’nın gerekse SGK’nın teşvik edici düzenlemeleri ile kemik iliği nakillerinde dünya standartlarında sağlık hizmetinin önü açıldı. Gerek kamu gerekse özel sektörde hastalar ilave bir ücret ödemeden çok önemli bir hizmeti alıyorlar. Ülkemizde kemik iliği nakli için bekleme sırası kalmadı. Dünya standartlarında kemik iliği nakli merkezleri açıldı. Önemli oranda hasta yurt dışından geliyor. Bu ileride sağlık turizmi için amiral gemisi olacaktır.

Bir diğer ümit vaat eden gelişme ise “haploidentik nakiller” dediğimiz uyumsuz nakillerdir. Ülkemizde son yıllarda giderek artan oranda yapılan haploidentik (uyumsuz) kök hücre nakilleri, önemli bir kök hücre tedavi seçeneği olup, sadece kardeş ve akraba dışı vericisi olmayan hastalara, deneyimli merkezlerde ve deneme tedavisi olarak yapılmalıdır. Uyumsuz nakiller devrim niteliğinde tedavi sayılmaktan ziyade zaten yıllardır yapılan ancak son yıllardaki teknoloji ve destek tedavilerindeki gelişmelere paralel olarak deneyimli merkezlerde ve seçilmiş hastalarda yapıldığında sonuçlarının ümit vaat ettiğini söyleyebileceğimiz bir tedavi seçeneğidir.

Hastalığın seyrinde hasta yakınlarına ne gibi görevler düşüyor? Toplumun kanser ve kanser tedavisi konusunda bilinçlenmesi için ne gibi çalışmalar yapılıyor?

Prof. Dr. Altuntaş: Her hastalıkta olduğu gibi özellikle kanserlerde hastanın ve hasta yakınlarının hastalık hakkında bilgili ve bilinçli olması son derece önemli. Hasta ve yakınlarını kanser hastalığı, psikoonkoloji, beslenme, kişisel bakım ve hijyen, infeksiyondan korunma, ilaçlar ve yan etkileri, onkolojik rehabilitasyon, palyatif bakım, sosyal hizmet ve destek, uğraş terapileri, manevi bakım, klinik araştırmalar, kan ürünleri konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmenin önemini fark ederek bu konuda düzenli eğitimler yapıyoruz. Hastaya verilen destek, hastanın dünyayla bağlarını güçlendiriyor, iç çatışmalarını aşıp ilgilerini canlı tutabiliyor. Bu şekilde dünyadan kopmamaları sağlanıyor.
Öte yandan toplumun kanser ve kanser tedavisi konusunda doğru bilgilenmesi ve bilinçlenmesi çok önemli. Çünkü bilgili ve bilinçli hasta ile hekimin yaptığı işbirliği, tedaviyi son derece olumlu etkiliyor, başarıyı artırıyor.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla