
Böbrek kanseri (Renal Hücreli Karsinom – RCC), ürolojik maligniteler arasında mortalite oranı en yüksek olan kanser türlerinden biridir. Ancak görüntüleme teknolojilerindeki gelişmeler ve cerrahi tekniklerdeki “minimal invaziv” evrim, hastalığın yönetiminde radikal değişikliklere yol açmıştır. Günümüzde tedavi stratejisi, sadece onkolojik kontrolü (kanseri yok etmeyi) değil, aynı zamanda renal fonksiyonların korunmasını (nefron koruyucu yaklaşımı) da merkeze almaktadır.
Modern üro-onkolojide böbrek kanseri yönetimi; insidental tanıların artışı, evreleme sistemlerinin hassaslaşması ve robotik cerrahi teknolojilerinin entegrasyonu ile multidisipliner bir boyut kazanmıştır. Bu makalede, böbrek kanserinin etyolojisinden en güncel cerrahi modalitelere kadar geniş bir perspektif sunacağız.
Böbrek kanserleri, tüm yetişkin kanserlerinin yaklaşık %2-3’ünü oluşturur. Erkeklerde kadınlara oranla 1.5 kat daha sık görülür. Etyolojide genetik faktörlerin (Von Hippel-Lindau sendromu gibi) yanı sıra çevresel faktörler de majör rol oynar:
Geçmişte tıp literatüründe sıkça atıfta bulunulan “Klasik Triad” (Yan ağrısı, ele gelen kitle ve hematüri/idrarda kan) günümüzde hastaların sadece %10’undan azında görülmektedir. Bu triadın varlığı genellikle ileri evre hastalığı işaret eder.
Günümüzde vakaların %60’ından fazlası “İnsidentaloma” (Tesadüfi tümör) olarak adlandırılmaktadır. Yani hastalar başka bir şikayetle (safra kesesi, bel ağrısı vb.) hastaneye başvurduğunda yapılan Ultrasonografi (USG) veya Bilgisayarlı Tomografi (BT) sırasında tesadüfen tanı almaktadır. Bununla birlikte, paraneoplastik sendromlar (hiperkalsemi, eritrositoz, ateş, kilo kaybı) da klinik tablonun bir parçası olabilir.
Böbrek kanserinin küratif (iyileştirici) tedavisi cerrahidir. Radyoterapi ve kemoterapinin RCC üzerindeki etkisi sınırlıdır (metastatik vakalarda hedefe yönelik ajanlar ve immünoterapi hariç). Cerrahi planlama, tümörün boyutuna, konumuna ve hastanın genel durumuna göre şekillenir.
Tarihsel olarak standart tedavi olan bu yöntem, kanserli böbreğin, etrafındaki yağ dokusu (Gerota fasyası) ve bazen adrenal bez ile birlikte tamamen çıkarılmasıdır.
Günümüzdeki modern yaklaşım “organ koruyucu” cerrahidir. Parsiyel nefrektomi, sadece tümörlü dokunun güvenli bir cerrahi sınırla (marjin) çıkarılması ve geriye kalan sağlıklı böbrek dokusunun korunması işlemidir.
Parsiyel nefrektomi, cerrahi teknik açısından oldukça zorlu bir prosedürdür. Böbrek damarları geçici olarak klemplenir (kapatılır) ve cerrahın böbrek dokusu kansız kalıp ölmeden (Sıcak İskemi Süresi) tümörü çıkarıp oluşan boşluğu dikmesi gerekir. İşte bu noktada Robotik Cerrahi devreye girer. Robotik sistemler (Da Vinci Xi ve yeni nesil Single Port), açık ve laparoskopik cerrahinin kısıtlılıklarını ortadan kaldırarak cerraha şu avantajları sunar:
Özellikle Türkiye’de kullanımı yeni başlayan ve tek bir kesiden girilerek yapılan Single Port (SP) robotik cerrahi uygulamaları, post-operatif ağrıyı minimize etmekte ve hastaların hastanede yatış süresini 1-2 güne kadar indirmektedir.
Böbrek kanseri, erken evrede yakalandığında tam kür sağlanabilen bir hastalıktır. Tedavi algoritmasında ibre, radikal organ kaybından, organ koruyucu (parsiyel) yöntemlere kaymıştır. Robotik cerrahi gibi ileri teknolojik modaliteler, hem onkolojik güvenliği sağlamakta hem de hastaların yaşam kalitesini artırarak süreci yönetilebilir kılmaktadır.
YAZIYI PAYLAŞ
YORUMUNUZ VAR MI?