Mağdur edilen ÖYP’lilerin sorunları mutlaka çözülmeli
Ülkemizde bir süredir uygulanan Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinde atamaları yapılan kişiler YÖK Kanununun 33. maddesinin (a) bendine göre istihdam ediliyordu. Ancak son olarak 674 sayılı KHK ile bu kişilerin statüsü aynı Kanunun 50. maddesinin (d) bendine dönüştürüldü. Bu durum birçok mağduriyeti de beraberinde getirdi. Yazımızın konusu bu mağduriyet oluşturmaktadır.
YÖK Kanununun 33. maddesinin (a) bendi, araştırma görevlilerinin hukuki durumunu belirlemektedir. Araştırma görevlileri ilgili anabilim veya anasanat dalı başkanlarının önerisi, Bölüm Başkanı, Dekan, enstitü, yüksekokul veya konservatuvar müdürünün olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile en çok üç yıl süre ile atanmaktadırlar. Atanma süresi sonunda araştırma görevliliği statüsü kendiliğinden sona ermekte, fakat bu kişiler aynı usulle yeniden araştırma görevlisi kadrosuna atanabilmektedirler.
İki uzmanlığı olan hekimler iki ayrı hastanede çalışabilir mi?
YÖK Kanununun 50. maddesinin (d) bendi ile getirilen statü ise 33/a’dan oldukça farklıdır. Bu hükümle lisansüstü öğretim yapan öğrencilere her defasında bir yıl için olmak üzere öğretim yardımcılığı kadrolarından birine de atanabilme hakkı tanınmıştır. Ancak bu hakkın kullandırılmasında idare takdir yetkisine sahip kılınmıştır. Yine bu haktan yararlanabilmek içim lisansüstü öğrenim yapma şartı bulunmaktadır.
Görünüşte benzer olan ama nitelik olarak çok farkları bulunan bu iki statüden 50/d statüsü gerek araştırma görevlisi olarak atanma hakkının bir yılla sınırlı olması gerekse bu atamanın lisansüstü öğretim şartına bağlanması ve aynı zamanda idarenin takdir yetkisi içinde olması bakımından tartışmasız daha az güvenceli bir statüdür.
Bilindiği üzere ÖYP kapsamında bulunan araştırma görevlileri 33/a statüsünde istihdam edilmek üzere atanmışlardı. Ancak bir eylül sabahında uyandıklarında bu statülerini kaybettiler. Kuşkusuz bu durum ciddi bir rahatsızlık ve tedirginlik konusu oldu. Bu bağlamda şu hususların altını çizmeyi ve vurgulamayı uygun görüyoruz:
Öncelikle getirilen düzenleme hukuka aykırıdır. Zira Devlet vatandaşlarıyla kurduğu ilişkide bir sabah ansızın sürpriz yapmaz, belirli bir tutarlılık içinde davranır.
SGK’nın sualtı hekimlerinin yetkilerini kısıtlaması hukuka aykırıdır
ÖYP’liler bu statüye girdiklerinde Devletin uygulamalarında tutarlı olacağı yönünde haklı bir beklenti içindeydiler. Nihayetinde mevcut statülerinin korunacağını, bu alanda bir hukuki değişiklik yapılsa bile bunun kendi haklarını ortadan kaldırmayacak şekilde uygulanacağını düşünmekteydiler.
Ancak gelişmeler böyle olmamış Devlet adeta hayal kırıklığı yaratmıştır. Oysa hukuk güvenliği ilkesi hukukun temel kurallarından birisidir. Bilhassa bir hakkı kısıtlayan veya ortadan kaldıran yasalar ihdas edildikleri tarihten sonrası için geçerli olur. Yani kazanılmış yasal haklar korunur. Yine hukuk güvenliği ilkesi, hukuk kurallarının öngörülebilir olmasını gerektirir. Yurttaşların vatandaşlık bağıyla bağlı oldukları devletlerinin gerek işlemlerini tesis ederken gerekse de kurallar koyarken kazanılmış haklarına saygılı davranacağını bekleme hakları vardır.
Elbette burada OHAL ve terörle mücadele gerekçesi ileri sürülecektir ama kanaatimizce bu gerekçe isabetli değildir. Zira devletin değil 15 bin ÖYP’li içinde 70 milyon vatandaş arasında bile terörle iltisaklı kişileri tespit edebilme ve yaptırım uygulama imkan ve kabiliyeti mevcuttur. Bu nedenle bütün ÖYP’lilere potansiyel terör yanlısı muamelesi yapılması isabetli değildir.
Askeri Sağlık Personelinin Devrine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı neleri içeriyor?
Sonuçta ÖYP’liler için getirilen bu uygulama hakkaniyete, adalet anlayşına ve en önemlisi kazanılmış hakların korunması ve hukuk güvenliği ilkesine aykırıdır. Muhtemel mağduriyetlerin önüne geçilebilmesi için ÖYP’lilerin eski statülerinin iade edilmesi ve terör yanlısı unsurların tespiti için devletin başka imkanlarının sevk edilmesi gerekmektedir.
YAZIYI PAYLAŞ
Yazar Hakkında
Dr. Erkin Göçmen
Tıp Doktoru ve Hukukçu
YORUMUNUZ VAR MI?