Toplum sağlığını tehdit eden obezite sağlık harcamalarını da %22 artırıyor

Yazan Hatice Pala Kaya
Kategori: Sağlık Gündemi, Zayıflama ve Obezite Print

Toplum sağlığını tehdit eden obezitenin sağlık harcamalarını da arttırdığını ancak oezite tedavisine para harcamak yerine eğitime para harcanarak daha etkili sonuçlar alınabileceğini söyleyen Türkiye Diyetisyenler Derneği İkinci Başkanı Doç. Dr. Aydan Ercan, obezite tedavisine yönelik harcamaların hem hastaların bireysel hem de ülkelerin sağlık giderleri üzerinde ciddi baskı oluşturduğunu vurguladı. Ankara Güven Hastanesi’nde Türkiye Diyetisyenler Derneği tarafından düzenlenen ‘Bariatrik Cerrahi ve Beslenme Sempozyumu”nun açılışında “Obezitenin Dünyada ve Türkiye’de Ekonomik Yükü” başlıklı bir sunum yapan Doç. Dr. Ercan, beden kitle indeksinin 30’un üzerine çıkmasıyla insan gücü ile sağlanan gelirlerde yüzde 2’lik bir azalma, kamunun sosyal transfer ödemelerinde yüzde 3’lük ve sağlık harcamalarında ise yüzde 4’lük bir artış tespit edildiğini açıkladı.

Obezitenin hem bireysel, hem de toplumsal bir sağlık sonu olduğunu ve sağlık giderlerine önemli bir yük getirdiğini dile getiren Doç. Dr. Ercan, “Sağlık gideri, hastalık maliyeti gibi ekonomik verilerin doğrudan ve dolaylı giderler olarak geniş kapsamlı değerlendirilmelidir. Doğrudan maliyetler, teşhis için doğrudan tıbbi ve tıbbi olmayan tüm maliyetleri içerir.

Bilgi kirliliği doğru beslenmeyi engelliyor ve toplum sağlığını tehdit ediyor

Dolaylı maliyetler, morbidite ve erken mortalite nedeniyle verimlilik kaybıdır. Obezitenin toplam sosyoekonomik yükünü değerlendirirken hem doğrudan hem de dolaylı maliyetlerin dahil edilmesinin gerekliği vurgulanmaktadır” dedi.

Obezitenin yaşam süresine etkisi

Maliyetlerden öte, sağlık açısından obezitenin önemli bir hastalık olduğunu, günlük yaşamı önemli ölçüde olumsuz yönde engellediğini ve yaşam kalitesini düşürdüğünü belirten Doç. Dr. Ercan, yapılan çalışmalarda morbid obez 25 yaşında bir erkek bireyin beklenen ömür süresinin yüzde 22 daha az olduğunu ve bunun da 12 yıla karşılık geldiğini kaydetti.

2014 yılı verilerine göre küresel nüfusun %30’unun kilolu veya obez olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Ercan, şu bilgileri verdi: “Dünyadaki ölümlerin %5’inin obezite ile ilişkili olduğu görülüyor. 2030 yılında her iki kişiden birinin de obez olması bekleniyor. Kısalmış yaşam süreleri, eşlik ettiği hastalıklar vs. beden kitle indeksindeki her bir yükseliş hem hastalık yükü hem de beraberinde ciddi maliyetler getirebiliyor. İstatistiklere baktığımızda, obezite ile beraber sağlık harcamalarının artışında bir yükselmeyi göz ardı edemiyoruz”

Obezitenin maliyetine yönelik bulgular

Obezitenin toplum ve bireyler için oluşturduğu maliyetlere yönelik çeşitli çalışmalar bulunduğunu, bunların doğrudan ve dolaylı maliyetleri ele aldığını belirten Doç. Dr. Aydan Ercan, “Yapılan bir çalışmaya göre, normal kilolu bir yetişkine kıyasla, obez bir bireyin kişi başına sağlık harcamaları yüzde 41.5 daha fazla. Bu da ülkenin sağlık harcamalarının yüzde 16.5’ini oluşturuyor. Yine başka bir çalışmaya göre, 2014 yılında obezitenin küresel ekonomik etkisinin 2,0 trilyon dolar veya küresel gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 2,8’i olduğu tahmin ediliyor” bilgisini verdi.

Obezitenin doğrudan sağlık harcamaları yanında, işe gidememe, sık izin kullanma gibi nedenlerle üretime katılamama sonucu oluşan işgünü kaybı vb. gibi dolaylı etkileri de olduğuna işaret eden Doç. Dr. Ercan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Doğrudan maliyetler, obezite ile ilişkili sağlık sorunlarını tedavi etmek için sağlık hizmeti sunumunu ifade ediyor.

PURE araştırmasının sonuçlarına göre, Türkiye’nin neredeyse %50’si obez

Hastanede yatış maliyeti, polikliniklerde tıbbi konsültasyonlar ve ilaç tüketimi, bilimsel literatürde en fazla dikkati çeken doğrudan maliyetlerdir. Fakat dolaylı maliyetlere baktığımızda, bunlar görünmeyen maliyetler. Dolaylı Maliyetler; geçici olarak işe devamsızlıkları veya özürlülük gibi kalıcı nedenlerle kayba uğrayan üretkenlik biçiminde maliyeti arttıran etmenlerdir.”

Bu ayrımın etkilerinin de çarpıcı olduğunu ifade eden Aydan Ercan, Tayland için yapılan bir çalışmada, obezitenin yıllık 404 milyon dolar ilave maliyet getirdiğinin bulunduğunu vurgulayarak, “Bunlar arasında, yüzde 46 veya 186 milyon dolar, hem hasta hem de hasta bakımı için doğrudan sağlık bakım maliyetinden kaynaklanmaktadır. Geriye kalan yüzde 54 veya 218 milyon dolar, erken ölüm ile ilgili kaçırılmış maliyet (195 milyon dolar) ve hastaneye bağlı iş günü kaybı (23 milyon dolar) dahil olmak üzere dolaylı maliyetlerden kaynaklanmaktadır” bilgisini verdi.

Bireysel harcamalar daha yüksek

Obezitenin neden olduğu sağlık harcamalarının yüzde 65’inin bireyler tarafından yüklenilen harcamalar olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Ercan, obez bireylerin ciddi bir gelir kaybıyla karşı karşıya olduğunu vurgulayarak şu bilgileri verdi: “Beden kitle indeksinin 30’un üzerine çıkmasıyla insan gücü ile sağlanan gelirlerde %2’lik bir azalma oluyor.

Gelirlerin, maaşlı çalışanların, hastanede geçirdikleri süre içerisinde çalışamamalarından kaynaklanan gelirlerinde %2’lik bir kayıp meydana geliyor. Sosyal transfer ödemelerinde başka kaynaklardan sağlık harcamalarına ödenti olarak %3’lük bir harcama var. Devletin sağlık harcamalarında da %4’lük bir orana sahip. Obezitenin gıda tüketimi, konut, ulaşım, kıyafet gibi normal bireylere göre farklı ihtiyaçlar ve maliyetler yarattığını görüyoruz.”

Obez bireyler daha zor iş buluyor, daha düşük ücret alıyor

Obez bireylerin sıklıkla damgalamaya maruz kaldığını, önyargılar bulunduğunu da belirten Doç. Dr. Ercan, “Obez bireylere karşı damgalama gibi açık veya kapalı davranışlar, ön yargılı davranışlar obez bireylerin kendini toplum içerisinde soyutlamalarına neden oluyor. İş ararken, obez bireylerin %1’i iş görüşmelerine çağırılıyor. Bu konuda henüz Türkiye’de bir araştırma yok ama obezlere karşı dışlayıcı tutum ve davranışlar var” dedi.

Obezite ile mücadelede 12-32 dolar arasında bir harcama ile sorunların büyük kısmı önlenebilir

OECD’nin çeşitli kriterlerine göre belirlenecek birey başına 12-32 dolarlık bir harcama ile sorunların önlenmesinin mümkün olduğunu söyleyen Doç. Dr. Aydan Ercan, şu bilgileri verdi: “Bunu aşıya benzetebiliriz aslında. Nasıl ki bir çocuk felci aşısı birçok harcamadan bizi kurtarıyorsa, ekonomiye nasıl katkıda bulunuyorsa aslında obezitenin oluşumundan önce verilecek olan toplumsal eğitimler, yaşam tarzı değişikliğinin sağlanması gibi obezitenin oluşmadan önlenmesine yönelik çalışmalar da aynı etkiyi yaratacaktır.

İlaç besin etkileşimleri tedavi sürecini ciddi düzeyde olumsuz etkileyebilir

Bu önleme çalışmalarının içinde beslenme bilgi düzeyinin artırılması, besin kaynaklarına ulaşılması, doğru besin seçimi, hazırlama ve pişirme yöntemlerinin doğru şekilde aktarılması var. Ayrıca, fiziksel aktivitenin teşvik edilmesi de son derece önemli. Böylece de obezitenin önlenmesi mümkün olacak ve bahsettiğim milyonlarca dolar değerindeki harcamaları engellemiş olacağız ya da seyrini hafifletmiş olacağız.”

Eğitimcilerin eğitimi de var

Doç. Dr. Aydan Ercan, önlemeye yönelik harcama içinde eğitimin de bulunduğunu belirterek, eğitim alanındaki yaklaşımın özellikle ilköğretim öğretmenlerinin beslenme konusunda eğitimi olduğunu ve öğretmenler yoluyla daha çok sayıda çocuğa ulaşarak yaşamın ilk yıllarında doğru beslenme alışkanlıklarının kazandırılmasının mümkün olabileceğini kaydetti.

Beslenmenin önemi

Beslenme bilincinin de önemli bir unsur olduğuna değinen Doç. Dr. Ercan, doğru ve sağlıklı besinlerin hepsinin “pahalı” olmadığını, iyi bir seçimle sağlıklı bir beslenmenin mümkün olduğunu belirtti. Örnek olarak yumurtayı gösteren Ercan, “Yumurta, yüksek ve insan doku proteinlerine kolayca dönüşebilen, anne sütüne eş değer bir besin.

Bir de piyasada albenisi yüksek, ucuz olarak satılan ve ulaşımı kolay besinler var. Bu besinleri her markette bulabiliyorsunuz, her bütçe satın alabiliyor. Ama bunlarda sadece şeker ve yağ oranı yüksek, besleyici değerlerinden bahsedemiyoruz. Fiyat olarak bir yumurtadan elde edilecek sağlıkla, harcanan para kıyas dahi kabul etmez” dedi.

Şeker vergisi

Doç. Dr. Aydan Ercan, bazı ülkelerde uygulanan yüksek şeker ve yağ içeren besinlerden ilave vergi alınmasının da obeziteyi önleme yollarından biri olduğunu belirterek, “Nasıl sigaradan, alkolden vergi alınıyorsa, bu yiyeceklerin de vergisi yükseltilebilir, yani yüzde 8 değil de yüzde 28 gibi bir vergi alınabilir. Diğer yandan fast-food restoranlarında oyuncağı salatanın yanına koymaları da daha iyi olabilir. Bu yönde projelerimiz var. Menüler içinde yüksek yağ ve şekerli yiyeceklerin fiyatının yükseltilerek salataların fiyatının düşürülmesi gibi. Aslında bunlar gerçekleştirilebilir önerilerdir. Siz oradan patates kızartmasını çıkartıp, salata koyun hem maliyet düşer, hem satışınız artar. Oyuncağı da salatanın yanına koyarsanız yine tercih edilecektir” diye konuştu.

YAZIYI PAYLAŞ

YORUMUNUZ VAR MI?

guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Araç çubuğuna atla